Yeni Yükselen Değer: Online Eğitim Platformları

EREN BALİ: “SADECE SİLİKON VADİSİNDE TÜRKLERİN KURDUĞU EN AZ 15-20 ÇOK BAŞARILI ŞİRKET VAR VE BU EKOSİSTEMİ BAŞLATAN ŞEY, 1-2 TANE CİDDİ BAŞARILI ŞİRKETİN SİSTEMDE YER ALMASI”

Tusapzirve 1

Türkiye Sağlık Platformu (TÜSAP) sağlık sektörü paydaşlarının katılımıyla 19 Aralık 2020 tarihinde online yapıldı.

“Pandemi Sonrası Sağlık Hizmet Sunumunun Yıkıcı Bir Şekilde Dönüşümü” başlıklı sunumu ile TÜSAP’20 Zirvesinde ana konuşmacı olarak yer alan Carbon Health / Udemy firmalarının kurucusu Eren Bali, online faaliyetlerine ilişkin bilgi verdi. Eğitim ve sağlık alanında Amerika’nın iddialı firmaları arasına girmeyi başaran Carbon Health ve Udemy şirketlerinin online platformlarda verdiği hizmetlerle öğretmen ile öğrencileri ve doktor ile hastaları buluşturduğundan bahseden Bali, sadece Silikon Vadisinde Türklerin kurduğu en az 15-20 tane çok başarılı şirket olduğunu ve bu ekosistemi başlatan şeyin 1-2 tane ciddi başarılı şirketin sistemde yer alması olduğunu kaydetti.

Online Eğitim Platformu Udemy

“EĞİTİM VE SAĞLIK ALANINDA AMERİKA’DA ÖNE ÇIKAN CARBON HEALTH VE UDEMY ŞİRKETLERİ, ONLINE PLATFORMLARDA VERDİĞİ HİZMETLERLE ÖĞRETMEN İLE ÖĞRENCİLERİ VE DOKTOR İLE HASTALARI BULUŞTURUYOR”

Eren20
Eren Bali

100 binin üzerinde öğretmeni ve 60 milyona ulaşan öğrencisi ile dünyanın en büyük online eğitim platformu Udemy’i kuran Türk girişimci Eren Bali, platformun mühendisliğinin ciddi bir oranda Türkiye’deki teknokentlerde üretildiğini söyledi. 3.5 milyar dolar şirket değerine ulaşan Udemy’nin “Türk mühendisleri tarafından uluslararası alanda başarılı olabilecek bir şirket nasıl kurulur?” sorusunun bir yanıtı olduğu belirten Bali, Amerika’da faaliyet gösteren ve hasta ile doktoru online platformda buluşturarak sağlık hizmeti sunan Carbon Health ile ilgili de bilgi verdi. Amerika’nın en hızlı büyüyen sağlık şirketi olan Carbon Health’in 2 senede 1 milyon hastaya ulaştığını söyleyen Eren Bali, “2025’te Amerika’da 1500 kliniği olan açık ara farkla ülkenin en büyük sağlık hizmetini veren şirketi olacağız” dedi.

“100 BİNİN ÜZERİNDE ÖĞRETMENİ VE 60 MİLYONA ULAŞAN ÖĞRENCİSİ İLE BÜYÜK BİR ONLINE EĞİTİM PLATFORMU UDEMY’İ KURAN TÜRK GİRİŞİMCİ EREN BALİ’NİN VERDİĞİ BİLGİYE GÖRE, PLATFORMUN MÜHENDİSLİĞİ CİDDİ BİR ORANDA TÜRKİYE’DEKİ TEKNOKENTLERDE ÜRETİLİYOR”

Doktora Özel Yazılımlar Geri Planda

Amerika pazarında doktorlar için hazırlanan yazılımların ulaşım, yiyecek gibi hizmet sektörlerine göre hayli geride olduğunu ve hem doktorların zamanlarını etkin kullanmak hem de hastaya kaliteli, hızlı ve uygun koşullarda sağlık hizmeti sunmak amacı ile Carbon Health’i hayata geçirdiklerini belirten Eren Bali, Amerika’da ciddi bir halk sağlığı hizmetinin olmayışının da bu kararlarında etkili olduğunu belirtti. İnsanların Carbon Health’i Amerika’daki sağlık eşitsizliğini çözen şirket olarak düşündüğünü söyleyen Bali, “Carbon Health ile bir nevi Amerika’da olmayan ya da çok zayıf olan halk sağlığı sistemi yerine geçmek gibi bir fikrimiz var” diye konuştu.

Suayip1 Kopya
Dr. Şuayip Birinci

Dr. Şuayip Birinci: “Dijital Dönüşüm Elimizi Güçlendirdi”

4. TÜSAP Zirvesinde konuşan ve Türkiye’nin son 5 yılda yoğunlaştığı dijital dönüşüm süreçlerinden bahseden Sağlık Bakan Yardımcısı Dr. Şuayip Birinci, “Dünya genelinin salgına hazırlıksız yakalandığı bir dönemde tüm sağlık sektörünü içine alan bütünleşik bir modelle pandeminin takibi, yönetimi ve kontrollü sosyal hayatın tesisinde dijital dönüşümün elimizi nasıl güçlendirdiğini görme fırsatımız oldu” dedi.

Bugün Halk Sağlığı Yönetim Sistemi ile tüm süreçlerin kayıt altına alındığını ve filyasyon ve izolasyon gibi araçların oldukça güçlü bir şekilde ve saatler içinde tesis edildiğini sözlerine ekleyen Birinci, “Sağlık sektörü için sektör dışı entegrasyonlarla merkezden süreci anlık izleyebiliyor ve hastanın bizzat kendisinin hastalığını ve olası risklerini takip etmelerini sağlıyoruz. Tüm bunlar dijital dönüşüme verdiğimiz önem, ortaya koyduğumuz vizyon, harcadığımız emek ve insan kaynağı ile hedefe dönük kararlığın çıktılarıdır. Artık altyapımız gelişen teknolojinin yeni kavramlarına ve trendlerine adapte olacak yeteneklere sahip. Bir önceki toplantıda masaya yatırdığımız üzere pandeminin sürüklediği yeni normalde de bu anlamda en hazırlıklı ülkelerden biri olduğumuzu söyleyebiliriz” diye konuştu.

Kimler Katıldı?

2020 yılında gerçekleşen 4 vizyon toplantısının çıktılarının paylaşılarak sektör değerlendirmelerinin yapıldığı TÜSAP Zirvesinde, Covid-19 Özel Toplantısı Sağlık Bakan Yardımcısı Dr. Şuayip Birinci’nin, Sağlık Finansmanı Toplantısı Doç. Dr. Haluk Özsarı’nın, İlaç ve Eczacılık Toplantısı Feyzullah Akben’in ve Sağlık Teknolojileri Toplantısı Türkay Ufuk Eren’in sunumu ile katılımcılarla paylaşıldı.

Sağlık Bakan Yardımcısı Dr. Şuayip Birinci’nin açılışını yaptığı Zirve, başta Cumhurbaşkanlığı Sağlık ve Gıda Politikaları Kurul Üyeleri Dr. Sema Ramazanoğlu, Dr. Ümmü Gülşen Öztürk ile Nüket Küçükel Ezberci, Cumhurbaşkanlığı Bilim Teknoloji ve Yenilik Politikaları Kurulu Üyesi Dr. Osman Coşkun, TİTCK Başkanı Doç. Dr. Tolga Tolunay, Sağlık Bakanlığı Sağlık Bilgi Sistemleri Genel Müdürü Dr. M. Mahir Ülgü, TOBB Sağlık Sektör Meclis Başkanı Dr. Seyit Karaca, TOBB Medikal Meclisi Başkanı Levent Mete Özgürbüz, Özel Hastaneler Platformu Başkanı Dr. Mehmet Altuğ ve TÜSEB Başkanı Prof. Dr. Erhan Akdoğan olmak üzere 90’a yakın üst düzey sağlık profesyonelinin katılımı ile düzenlendi.

İEİS (İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası), TİSD (Türkiye İlaç Sanayi Derneği), AİFD (Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği) ve TSB (Türkiye Sigorta Birliği) ile birlikte Abbott, Abdi İbrahim, Atabay Kimya, Eczacıbaşı Monrol, GE Healthcare, Janssen ve Sanofi firmalarının destek partnerliğinde yapılan Zirve’de TÜSAP Sekreteri Beşir Kemal Şahin de bugüne kadar yapılan 16 toplantı ve 3 zirvenin istatistiki değerlendirmelerinin yer aldığı “Dünden bugüne TÜSAP” başlıklı sunumu ile katkı sundu.

2021 Küresel Medikal Trendler Raporu Ne Diyor?

Healthcare

AON’UN ARAŞTIRMASINA GÖRE, 2020 YILINDA MEDİKAL ENFLASYON ORANININ YÜZDE 13,8 OLARAK ÖLÇÜLDÜĞÜ TÜRKİYE’DE 2021 YILINDA MEDİKAL ENFLASYON ORANININ YÜZDE 19’A ÇIKACAĞI TAHMİN EDİLİYOR

Risk, emeklilik ve sağlık konularında faaliyet gösteren Aon’un 2021 Küresel Medikal Trendler Raporu açıklandı. Her biri bir ülkeyi temsil eden 107 Aon ofisi arasında yapılan anketler sonucunda hazırlanan rapora göre 2021 yılında tüm dünyada işverenlerin sunduğu sağlık yardımı maliyetlerinin, genel enflasyonun yüzde 5 puan üzerinde seyrederek, yüzde 7,2 oranında artacağı tahmin ediliyor. Raporda, genişleyen yardımlar, medikal servisler için artan birim maliyetleri ve genel enflasyon oranında düşüş beklentisi söz konusu artışın sebepleri arasında gösteriliyor. 2020 yılında medikal enflasyon oranının yüzde 13,8 olarak ölçüldüğü Türkiye’deyse, 2021 yılında medikal enflasyon oranının yüzde 19 çıkacağı öngörülüyor.  

Aon Medikal Trendler Raporu 2020 1 Page 1

COVID-19’un ertelenen tedaviler ve uzun vadeli sağlık hizmetleri üzerindeki etkisi konusunda halen ciddi oranda belirsizliğin hakim olduğunu belirten Aon Türkiye Sağlık ve Emeklilik Çözümlerinden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Sinem Yalçın, “Her ne kadar ülkeler halihazırda salgının farklı aşamalarını yaşıyor olsalar da genel beklenti, 2021’de medikal servislerin yeniden pazara açılmasıyla birlikte medikal plandan yararlanma oranlarının da normal seviyelerine geleceği yönünde” diye konuştu.

2021 Küresel Medikal Trendler Raporu’nda tahmini medikal enflasyon oranlarının bölgelere göre ciddi farklılıklar taşıdığı görülüyor. Maliyetlerde en yüksek artışın yaşanacağı tahmin edilen bölgeler, tahmini yüzde 12 medikal enflasyon oranı ile Ortadoğu ve Afrika olurken, Türkiye’nin de içinde bulunduğu Avrupa’da medikal enflasyonun ortalama bir düzeyle, yüzde 5 artması bekleniyor.

İŞVERENLERİN SAĞLIK YARDIMI MALİYETLERİ 2021’DE KÜRESEL ENFLASYONUN ÜÇ KATINDAN FAZLA ARTACAK! 2021 YILINDA TÜM DÜNYADA İŞVERENLERİN SUNDUĞU SAĞLIK YARDIMI MALİYETLERİNİN YÜZDE 7,2 ARTACAĞI TAHMİN EDİLİYOR

Aon’un raporunun bulgularında COVID-19 salgınının ağırlığı üzerinde de rol oynayan bulaşıcı olmayan hastalıkların, küresel çapta sağlık hizmetleri maliyetleri üzerindeki artış etkisine dikkat çekiliyor. Sağlık hizmetleri talepleri üzerinde en çok etkili olacak rahatsızlıklar arasında kardiyovasküler hastalıklar, kanser, yüksek tansiyon ve diyabet yer alıyor.  Rapor ayrıca yüksek tansiyon, fiziksel hareketsizlik, kötü stres yönetimi, yüksek kolesterol ve kötü beslenme gibi sağlıksız kişisel alışkanlıklardan kaynaklanan risk faktörlerinin artan yaygınlığını ortaya koyuyor.

Hastalık ve risk sıralaması dünya genelinde önemli ölçüde farklılık gösteriyor. Türkiye’nin de yer aldığı Avrupa bölgesinde, rapor için yapılan anket çalışmasına katılanlar arasında medikal planlar üzerinde en çok maliyet etkisine sahip olması beklenen hastalıklar kardiyovasküler (katılan ülkelerin yüzde 77’si), kanser (katılan ülkelerin yüzde 74’ü), yüksek tansiyon (katılan ülkelerin yüzde 55’i) olarak sıralanıyor. Avrupa’daki risk faktörleri arasında en çok öne çıkanlar ise yüksek tansiyon (katılan ülkelerin yüzde 80’i), kötü stres yönetimi (katılan ülkelerin yüzde 70’i) ve fiziksel hareketsizlik (katılan ülkelerin yüzde 60’ı) olarak sıralanıyor.

Rapora göre kronik rahatsızlıkları azaltmak için aralarında fiziksel check-up, tarama, sağlıklı beslenme ve fiziksel aktivite teşviki gibi önleyici stratejilere sahip sağlık programlarına eğilen işveren sayısının arttığı görülüyor. İşverenler ayrıca gereksiz plan kullanımını kontrol etme, plan tasarımlarını düzenleme, ağları daraltma ve genel fayda maliyetlerini sınırlamak için esnek fayda planları ekleme gibi geleneksel stratejileri kullanmaya devam ediyor.

Aon Sinem Yalcin
Sinem Yalçın

COVID-19’un medikal programların yönetimi kapsamında daha iyi bir küresel yönetişim ihtiyacını ortaya koyduğunu belirten Aon Türkiye Sağlık ve Emeklilik Çözümlerinden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Sinem Yalçın “Çok uluslu işverenler halen salgını ve etkilerini yönetmeyi öğrenme sürecinde ve bu deneyimi çalışanların sağlık ve refah ihtiyaçlarını daha iyi anlamak ve ele almak için kullanıyorlar. 2021’de bu yıla nazaran yüksek bir medikal enflasyon oranı beklenmekte ve bununla birlikte tıbbi ürünler ve hizmetler üzerindeki baskılar da giderek artmaktadır. Bu nedenle hem hükümetlerin hem de sağlık sistemlerinin COVID-19’un sosyal ve ekonomik etkilerine hazırlanması gerekiyor” diye ekledi.

Grip Aşılarından Covid-19 Aşı Çalışmalarına Kadar Aşı Hakkında Herşey!

Ekran Goruntusu 2020 12 10 210627
Prof. Dr. Adnan Yüksel Gürüz

“HEPİMİZİN MERAK ETTİĞİ SORULAR VAR: HANGİ AŞININ DAHA ETKİLİ OLDUĞU Kİ BU HENÜZ BELLİ DEĞİL; RİSK GRUPLARINDA NE KADAR ETKİLİ Kİ BU KONUYLA DA İLGİLİ AZ SAYIDA VERİ VAR; NE KADAR SÜREYLE ETKİLİ OLACAK VE TEKRAR GEREKECEK Mİ BU BELLİ DEĞİL!”

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Parazitoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Aşı Bilimi Derneği Başkanı Prof. Dr. Adnan Yüksel Gürüz, COVID-19 aşı geliştirme süreçlerine ilişkin bilgi verdi. Ege Tabip Odası tarafından düzenlenen online toplantıda bir sunum yapan Prof. Dr. Adnan Yüksel Gürüz şunları kaydetti:

Mevsimsel Grip Nedir? 

İnfluenza (grip) bulaşıcı bir solunum yolları hastalığıdır ve etkeni influenza virüsleridir. A ve B tipleri insanlardaki mevsimsel gripten sorumludur. Kuzey yarımkürede Ekim ayında başlar Aralık – Şubat arasında tepe noktasına ulaşır. Süreç Mayısa kadar uzayabilir. Mevsimsel gripte de %20 koronavirüsler sorumludur.

Bundan korunmanın en iyi yolu her yıl aşılanmaktır. Aşı sonrası iki hafta içinde koruyucu antikorlar oluşur, aşı o yıl görülmesi olası etkenlere karşı her yıl yeniden formüle edilir.

“70°C BUZDOLAPLARININ SAYISI ÇOK FAZLA DEĞİL, ÇOK PAHALI BUZDOLAPLARI. 13-14 BİN DOLAR CİVARINDA… ÇOK HASSAS BUZDOLAPLARI, ELEKTRİK VOLTAJINDAN TUTUN BİRÇOK DIŞ OLUMSUZ ETKİYE AÇIKLAR”

Grip Aşısı 2019’da Ne Kadar Etkili Oldu?

2018-2019 yılında yaklaşık 4.4 milyon influenza olgusu oldu. Grip aşısı, 3 milyon hastanın doktora gitmesini engelledi; 58 bin hastane yatışını, 3500 influenzaya bağlı olası ölümü engelledi. Aşı içeriğinin grip yapan virüsleri tam karşılaması durumunda %40-60 oranında hastalığın önüne geçirmektedir.

9 Aralık 2020 itibari ile dünyada koronavirüs toplam olgu sayısı 69 milyon idi. Toplam ölüm sayısı 1.6 milyon oldu. Enfekte kişi sayısı 19.5 milyon; orta şiddette hasta sayısı 19.4 milyon. ciddi veya kritik hasta sayısı 106 bin. Bu da dünya nüfusunun yüzde 3’üne tekabül ediyor. 

Mart 2020 ve 8 Aralık 2020 arası tarihlerde Türkiye’de toplam 552 bin hasta sayısı varken 15.314 ölüm yaşandı.

Hiper İmmün Plazma Nedir?

Araştırmalara göre, tanı almış hastalara ilk 3 gün içinde konvelasan plazma verilmesinin yararlı olduğu ortaya konulmuştur. Konvelasan plazma COVID-19 geçirip iyileşen hastaların plazmasındaki özgün antikorların COVID-19 geçirmekte olan hastalara transfüzyonu yoluyla verilmesidir. Bu yolla hastalığın süresini/şiddetini azaltmayı hedefleriz. Yaklaşık 100 yıldır polio, suçiçeği, sars gibi hastalıklarda güvenle kullanılan bir tedavidir.

Neden Etkin İlaç Yok?

“10 ARALIK 2020 İTİBARİYLE FAZ 1’DE OLAN YANİ KLİNİK AŞAMAYI GEÇEN ORTALAMA 40 AŞI VAR; KLİNİK AŞAMAYI GEÇMEYEN 162 AŞI ÇALIŞMASI VAR, TÜRK AŞILARI DA BUNA DAHİL… FAZ 2’DE 17 AŞI VAR. FAZ 3’TE 14 AŞI VAR; SINIRLI / ERKEN KULLANIM İZNİ ALAN 6 AŞI VAR”

Antiviral ilaçlar virüsün yaşam döngüsündeki çoğalmasını sağlayan bölgeye karşı etkili olmalıdır. Ama maalesef böyle bir ilaç yok. Antiviral ilaç virüsün içinde yaşadığı insan hücresini öldürmeden virüsü öldürmelidir. Unutmamak lazım, virüslerin çok yüksek bir adaptasyon yeteneği vardır, çok hızlı çoğalırlar, her yeni çoğalmış virüsün mutasyon geçirmek için çok fazla şansı vardır. Aşı ve ilaçlara karşı hızla direnç kazanırlar.

Aşı Platformu Nedir?

İnsanlığın kullanımına sunulmuş aşılar iki ana gruba dahildir: Virüs bazlı olanlar ve protein bazlı olanlar. 

Virüs bazlı aşılar, enfektif özelliğini kaybetmiş inaktif aşılar ve canlı-atenue aşılar olarak ayrılır. Tam inaktif aşılardaki virüs çoğalamayacağı için immün sistemi uyaracak adjuvant denilen katkılara eklenir. Canlı aşılardaki virüs hücre kültüründe patojenik özelliklerini kaybedene kadar pasajlanır ve enjekte edildiğinde çok hafif bir hastalık yaparak bağışlıklar.

Protein bazlı aşılarda virüsten, virüsün enfekte ettiği hücrelerden rekombinant proteinlerden, virüs benzeri partiküllerden (VLP) elde edilen saflaştırılmış proteinler kullanılır. Bu virüs benzeri partiküller, bir virüs parçasını oluşturabilecek ama viral genom taşımayan ve yapısal protein özelliği taşımayan, yapısal viral protein parçalarıdır. Protein bazlı aşılar da güçlü immün yanıt oluşturmak için adjuvant ile kullanılır. COVID-19 aşılar arasında tam inaktive ve recombinant proteinlerin kullanıldığı bazı aşılar klinik çalışmalarını tamamlamak üzeredir.

Hangi Platform?

Klasik aşı platformları çiçek hastalığının kökünü kazımış, nesilleri pek çok hastalığın pençesinden kurtarmıştır. Her platformun pandemi durumunda hızlı harekete geçmeyi engelleyen zorlukları vardır. Sars-CoV-2’de olduğu gibi tam inaktif virüs aşısı için çok miktarda virüs güvenlik düzeyi 3 ortamda üretilmelidir. Canlı- atenue virüsler çok hassas testlerden geçirilmeli, güvenilirliği ve vahşi tipe dönüşmeyeceğinden emin olunmalıdır. VLP aşıları içinde eşzamanlı olarak birkaç rekombinant protein üretilmesi gereklidir.

Hangi platformu seçeceğiniz şu kriterlere bağlı: hastalk etkeniniz bu platformların hangisine en iyi cevabı verecek; en az sürede en hızlı hangi platformda aşı üretebilirsiniz; ürettiğiniz aşı pandemi sürecinde çok fazla miktarda üretilebilir mi, tesisleriniz buna uygun mu vs…

Aşı Bu Kadar Hızlı Nasıl Üretilebildi?

Bildiğimiz kadarıyla, aşılar ortalama 10 yıl içinde geliştirilen çalışmaların ürünü olurdu. İlk COVID-19 aşısı 63. günde yapıldı. Bu inanılmaz bir süre. Viral bir proteinin bulaştan veya hastalıktan korunmada etkin olduğunu aşıda viral antijen olarak kullanılabileceğini viral proteinin sekans kodunu çözerek anlayabiliriz. Aşı yapmak için riskli ve zaman alan kültürde virus üretmekten çok daha kolaydır. Bu platform aşı çalışmalarını hızlandırıyor, uygulama kolaylığı sağlıyor. Bu avantajından dolayı günümüzdeki COVID-19 aşılarının çoğu yeni jenerasyon platformlarda yürüyor.

DNA Aşısı ve Özellikleri

Nükleikasit bazlı aşılar DNA veya mRNA yöneliktir. Yeni bir virüs ortaya çıktığında çok hızla devreye sokulabilen yöntemlerdir. COVID-19 aşılarında da ilk uygulamaya bunlar girmiştir. DNA aşısındaki sentetik DNA aşı antijenini kodlayacak özelliktedir. Hücre içinde etkin olabilmesi için enjeksiyonu elektroporasyon takip etmelidir. Hücre içine girdikten sonra antijen DNA yapısından eksprese edilir.

mRNA Aşısı ve Özellikleri

“MRNA AŞILAR YAPI OLARAK STABİL DEĞİL; BİONTECH VE MODERNA AŞILARININ SAKLANMASI BİRAZ SORUNLU. BİONTECH’TE 70°C SOĞUK ZİNCİRİN BOZULMAMASI ÇOK ÖNEMLİ. EĞER BOZULACAK OLURSA 5 GÜN İÇİNDE AŞI TÜM ÖZELLİĞİNİ YİTİRİYOR”

mRNA bazlı aşıların prensibi DNA aşısı gibidir. İlk aşamadaki DNA yapısı oluşurken gereken nükleer translokasyon ve mRNA’ya transkripsiyon atanır.

Kendiliğinden çoğalan RNA aşıları aşı antijenin hücre tarafından eksprese edilmesiyle az dozda yüksek immünite oluşturur.

Hücre içine sokmak için taşıyıcı bir moleküle gereksinim vardır, bu amaçla lipid nano partiküller kullanılır.

mRNA aşılar yapı olarak stabil değil; buradaki en büyük sorun bu… BioNTech ve Moderna aşılarının saklanması biraz sorunlu… Moderna aşısı biraz daha avantajlı… BioNTech’te 70°C soğuk zincirin bozulmaması çok önemli. Eğer bozulacak olursa 5 gün içinde aşı tüm özelliğini yitiriyor. 70°C buzdolaplarının da sayısı çok fazla değil, çok pahalı buzdolapları. 13-14 bin dolar civarında… Çok hassas buzdolapları, elektrik voltajından tutun birçok dış olumsuz etkiye açıklar…

Hücre bazlı aşıların yüksek soğuk zincir gereksinimi aşıların dağıtım ve uygulamasını zorlaştırmaktadır ayrıca rapor gereklidir.

10 Aralık 2020 itibariyle Faz 1’de olan yani klinik aşamayı geçen ortalama 40 aşı var; klinik aşamayı geçmeyen 162 aşı çalışması var, Türk aşıları da buna dahil… Faz 2’de 17 aşı var. Faz 3’te 14 aşı var; sınırlı / erken kullanım izni alan 6 aşı var, bunların bir kısmı lokal yani kendi ülkeleri içinde kullanım izinleri var. Rusya bu aşıya örnek teşkil eder, bu aşı için 48 gün süreyle alkol almamış olmak gereklidir ki bu Rusya için bu nasıl mümkün olur bilinmiyor.

Ben Çin aşısına güveniyorum.

COVID-19 Aşı Çalışmaları

Aşı çalışmaları Sars-CoV-2 genomunun spesifik yapısının çözülmesi ile 2020 Ocak‘ta başladı. İlk güvenli insan aşısı uygulaması Mart 2020’de yapıldı. Şu an için 13 aşı son aşamadadır. Bunlar veya devam eden aşı çalışmalarından bazıları immün sistemi uyaracak virüse karşı özgün koruyucu antikorlar oluşturacaktır.

Aşının Labaratuvardan Kliniğe Yolculuğu

Preklinik Testler: Araştırma, mikroorganizmaya yönelik hedeflerin belirlenmesi, hücre kültüründe çalışmalar, hayvan deneyleri sonunda antikor yanıtının saptanması sürecidir. Preklinik aşamada 162 aşı adayı var ki Türk aşıları bu grupta yer alıyor.

Faz 1 Güvenlik Aşaması: Az sayıda gönüllüye aşı uygulaması yapılarak doz, yan etki ve immün sistemi uyarma oranı araştırılır.

Faz 2 Genişletilmiş Uygulama: gruplar oluşturulur; özellikle hedef kitle gruplara dahil edilir. Bu evrede gönüllü sayısı 1000 kişiye kadar çıkabilir. amaç farklı gruplarda aşının farklı etkilerini saptamaktır. daha geniş kitlelerde aşının güvenilirliği ve etkinliği, yan etkileri araştırılır.

Faz 3 Yetkinlik Araştırması: Binlerce gönüllü aşılanarak plasebo alanlarla kıyaslandığında kaç kişinin hastalandığı araştırılır. bu aşama aşının etkene karşı etkin olup olmadığının en iyi anlaşıldığı, en önemli evredir.  FDA, etkin bir aşıda en az %50 koruma beklemektedir. Nadir yan etkiler içinde en önemli aşamadır.

Erken veya Sınırlı Onay: Çin ve Rusya Faz 3 sonuçlarını beklemeden erken onay verdi. Hastalığın ağır klinik seyrine rağmen erken onay da ciddi sağlık sorunları doğurabilirdi.

Onay: Ülkenin konuyla ilgili otoriteleri, araştırma sonuçlarını inceledikten sonra aşı onaylanır. Pandemilerde aşılar resmi onay beklemeden bazen acil kullanım izni alırlar. Aşı lisans aldıktan sonra da araştırmacılar hem olası yan etkiler hem de aşıyı daha iyi hale getirmek için çalışmalarına devam ederler.

Kombine Faz: Aşı çalışmalarını hızlandırmanın bir yolu da fazları birleştirmektir. Aşılar Faz 1/2 olarak planlandığında ilk aşamada aşı yüzlerce gönüllüde denenir.

Duraksatma: Araştırmacılar herhangi bir fazda gönüllülerde şüpheli bir bulgu saptarsa çalışmayı duraksatır. Sorunu çözmek için araştırmalar yapılır. Sorun çözülürse çalışmaya devam edilir veya çalışma sonlandırılır.

Merak Edilen Sorular!

“FAZ 3 ÇALIŞMALARINDA 40 BİN CİVARI GÖNÜLLÜ OLDU; BU RAKAM AŞININ YAPILACAĞI 100 MİLYONLARLA KIYASLANDIĞINDA DAHA ÖNCE GÖRÜLMEYEN BAŞKA YAN ETKİLER ÇIKABİLİR. AŞININ KORUYUCULUĞU AÇISINDAN ORTA, UZUN VADE VE ŞİDDETLİ HASTALIKTAKİ ETKİNLİĞİNE İLİŞKİN BİLGİ SAHİBİ DEĞİLİZ”

COVID-19 geçirmiş sağlık personeli aşılanmalı mı?

Şu an için acil bir durum değil antikor düzeyinde düşüklük saptanırsa 6 ay sonra aşılanabilir.

Aşılardan ilk doz farklı marka ve platform ve sonraki doz farklı bir platformda olabilir mi?

Faz 3 verileri böyle bir uygulama için uygun sonuçlar vermiyor. Aynı platformda üretilmiş aşılar için bile bu önerilmiyor.

Aşılamadan sonra antikor bakmak gerekli mi, eğer gerekirse ne kadar süre sonra gerekli?

Aşı etkinliği takibi açısından önemli ama maliyet-verimlilik yönünden önerilen bir işlem değil. Şu an için böyle bir eğilim yok. İkinci dozu kaç gün arayla olduysanız o kadar gün sonra bakılması uygun olabilir.

Sinovac ile yapılan aşılamada koruyuculuk süresi ne kadardır?

Şu an için Faz 3 çalışmaları açıklanmadı. Takip süresinde buna ancak gelecek yıl net cevap verilebilir. 9 ay olarak söyleniyor. Diğer tüm aşılar için de kesin bir süre vermek bugün için olanaklı değil.

Antikor düzeyi ile koruyuculuk süresi düzeyi arasında nasıl bir korelasyon var?

Şu an için açıklanmış resmi çalışma verisi yok. Bilinmesi gereken konu antijenin aynı zamanda immünojen olmasıdır. Koruyuculuk üzerinde etkin. her antikor yanıtının uyarılması güçlü İmmünite bırakacak diye bir ön kabul olmadığı gibi COVID-19 aşılarında Faz 3 çalışmalarında bu veriler daha paylaşılmadı.

Şu anda aşıların ne kadar süre koruyacağını bilmiyoruz. Bir aşı hariç çoğu iki doz olarak uygulanacak belki 6 ay, 1 yıl sonra tekrar gerekebilir. Tabi bir de virüsün mutasyonlarını takip etmek gerekecek. Aynı grip aşılarında olduğu gibi her yıl yeniden aşılanmamız gerekebilir. Bunun bir diğer sıkıntısı da maalesef, virüs mutasyona uğradığında ne yapacağımız konusudur. Şu ana kadar Eylül ayı başlarında virüsün yüzeyindeki spike proteinlerin uzadığı ve sayısının arttığı bu sebeple de bulaşıcılığının arttığı biliniyor.

COVID 19 geçiren hastalar aşılanacak mı?

Kesinlikle böyle bir hedef yok. En az 6 ay veya daha gerçekçi olarak 1 yıl sonra aşılanmaları uygun olabilir. Tabi burada sağlık Bakanlığının öncelikli aşılanacaklar listesidir!

Aşı için kontrendike hastalıklar nelerdir?

Faz 3 çalışmaları için belirlenen kriterler var; gönüllüde immün yetmezlik varsa, kemoterapi radyoterapi görüyorsa, koagülasyon ve pıhtılaşma bozuklukları varsa gebelik, alkol ve madde bağımlılığı, son 15 gün içinde aşı olmuşsa bu kişiler faz çalışmasına alınmıyor. Bir de 18 yaş altındakilerle ilgili hiç veri olmadığı için bu yaş grubu altındaki çocuklarda yapılmıyor.

Daha önce bir aşıya karşı reaksiyon geliştirmiş kişiler için durum nasıl?

Aşırı alerjik bünyeler için aşı sorun yaratıyor mu?

Faz 3 kriterleri içinde de aşıya alerjik reaksiyon verenlere aşı uygulanmaması durumu söz konusu. Aşırı alerjik bünyelerde oluşturabileceği sorunlara ilişkin veri henüz elimizde yok. Ama bazı aşılarda alerjik şikayeti olan birkaç gönüllü, bir gece kadar hastanede yattı ve taburcu oldu.

Aşı sonrası hastalanma riski ne kadardır?

Burada aşının ne kadar koruyucu olduğu soruluyorsa %60 ve %95 arasında değişen oranlar var. Bunları zaman içinde Faz 3 ve yaygın kullanım sonrası Faz 4’te daha net göreceğiz. Aşıya bağlı komplikasyonu soruyorsanız aşı yerinde ağrı, kırgınlık hissi, halsizlik, kas ağrısı gibi şikayetler bildiriliyor.

Aşı ile etkileşim ilaç var mı?

Öncelikle tüm uzmanlar COVID 19 PCR+ hastalar içinde kronik hastalıklardaki tedavilerin aksatılmamasını tavsiye ediyor. Tabii ki tüm ilaçlar için yapılmış bilimsel bir çalışma verisi yok ama genel olarak bilinen sık kullanılan ilaçları kesmeniz gerekmiyor. dışlanma kriteri olarak Kortikosteroid kullanımı ve dozuyla ilgili belirlenmiş bir veri var.

Çocuklar aşılanacak mı?

Hayır… 18 yaş altı için veri yok.

Hangi Aşı Daha İyi?

Aşılar birbirine karşı denenmediği için birinin diğerine üstünlüğü ile ilgili veri yok.

inaktive aşılara güvenelim mi? İnaktif aşılar çok uzun yıllardır kullanılıyor. Polio gibi hastalıklarda çok etkili oldu. Bu yöntemi iyi biliyoruz. Birden çok tekrar gerektiriyor. hazırlanması zor, canlı virüsle uğraşıyorsun, milyarlarca doz hazırlamak kolay değil ve canlı aşıyı inaktive etmek riskli.

İnaktif Aşılara Güvenelim mi?

Tam-inaktive virüs aşıları en az iki doz uygulanmalı. Erciyes Üniversitesinin geliştirdiği inaktive aşı Faz 1’de 44-50 gönüllüde denendi ve sorun yaşanmadı. Türkiye’de klinik faza geçen ilk aşıdır. 

Non Replike viral vektör insanda üremesi engellenmiş insan virüsü veya şempanze virüsü içine aşının genetik materyeli konuyor ve taşıyıcı virüsün yardımıyla aşı hücre içine giriyor. Tek doz yapılabiliyor. Protein subunit aşılar burada virüsün hücre içine girmesinde rol oynayan spike proteinin bir parçası kullanılıyor. Virus mRNA’sının etrafını lipid kapsül ile kaplayarak hücre içine girmesi sağlanıyor.

Viral Vektör Aşılar

inaktive aşı üretimi çok ciddi önlemler gerektiriyor. Çin’in altyapısı bu alanda çok güçlü. Onun için Çin’de birden çok laboratuvar inaktive aşı yapıyor.

Viral vektör aşıları insanda çoğalmayan bir virüsü vektör (hücre içine ışığı sokacak taşıyıcı) olarak kullanıyor. Enfekte bir materyal içermiyor. Kullanılan vektöre karşı konakta önceden olası bir karşılaşmaya bağlı gelişen bir immün yanıt varsa beklenmedik yan etkiler çıkabiliyor Jannsen ve Oxford aşılarında birkaç olguda nörolojik yan etkiler çıktı, çalışmalar geçici olarak durdu.

Viral vektör aşılar arasında insan kullanımı için lisans almış bir aşı yok. Janssen firması yaz ayında ebolaya karşı AB’den ilk onayı aldı. Konak genomuna virüs entegrasyonu olabilir mi? Bu şimdilik bir varsayım ne kadar gerçekçi olabilir belli değil. Subunit aşıların içinde viral partikül yok. Yan etki açısından güvenli.

mRNA aşıları Moderna ve BioNTech’in yeni inovatif aşıları kanser aşıları araştırmalarında kullanılıyor. Daha önce enfeksiyon hastalıklarında denenmişliği yok ama iki firmanın sonuçları yüz güldürücü ve yüksek bağışıklık sağlıyor. Konağın genomuna bir entegrasyon yok.

Pfizer BioNTech aşısı

Pfizer BioNTech aşısı lipid vezikül içinde yaklaşık 44 bin gönüllüde denendi. Katılımcıların 170’i PCR+ idi, 162 hasta plasebo, 10 ağır COVID 19 olgusundan 9’u plasebo idi ve %95 etkinlik sağlandı. 65 yaş üstü katılımcılarda %94 etkinlik sağlandı. En sık yan etkisi %3.7 oranında halsizlik oldu. +4°C ısıda beş gün, özel taşıma kutularında 15 gün -70°C’de altı ay dayanıyor. Fiyatı 20 dolar ve 1.3 milyar doz üretim kapasitesi söz konusu.

Moderna Aşısı

Moderna mRNA, Amerika’da 30 bin gönüllüde denendi. Etkinliği %94,3 oranında, 20°C’de altı ay 4°C’de bir ay oda sıcaklığında bir gün dayanıyor ve 2 milyar doz üretim kapasitesi söz konusu.

23 Kasım 2020 itibari ile oxford astra Zeyneca aşısında gönüllülerde iki doz için tam koruyuculuk %62 oranında! fiyatı nispeten daha ucuz: 3/4 $. 2-8°C’de saklanabiliyor yani normal ev tipi bir buzdolabı yeterli. 2021 sonuna kadar 3 milyar doz üretim yapabiliyorlar.

Türkiye’ye Gelecek Aşı

Sinovac Vero Cell aşısı 25 merkezde Faz 3’te devam ediyor. Türkiye Faz 3 aşamasında 180 bin gönüllüye 250 bin aşı yapıldı; 29 bin kişide yan etki görüldü. Hepimizin merak ettiği sorular var: Hangi aşının daha etkili olduğu ki bu henüz belli değil; risk gruplarında ne kadar etkili ki bu konuyla da ilgili az sayıda veri var; ne kadar süreyle etkili olacak ve tekrar gerekecek mi bu belli değil; bulaşmayı/ciddi hastalığı önleyecek mi; kim öncelikle yapılacak; yeterince aşı yok öte yandan sağlık çalışanlarına yapılacak ihtiyaca cevap oluşması en erken bahar aylarını 2021’i bulur diye düşünüyorum.

Faz 4’te Neler Olabilir?

Faz 3 çalışmalarında 40 bin civarı gönüllü oldu; bu rakam aşının yapılacağı 100 milyonlarla kıyaslandığında daha önce görülmeyen başka yan etkiler çıkabilir. Aşının koruyuculuğu açısından orta, uzun vade ve şiddetli hastalıktaki etkinliğine ilişkin bilgi sahibi değiliz. Konunun uzmanı klinisyenler; antikor uyarımının yetersizliğinden, immün kompleks oluşma riskinden, lipid zarfa bağlı ateşten, inaktif virüs miktarına bağlı sitokin yanıtından kaygı duyuyorlar. Aşıların farklı yaş grupları ve etnik gruplardaki olası etkileri belli değil.

Aile Hekimleri “Sağlık Çalışanlarının Sağlığı” Temasıyla Buluştu!

Toplu

“HASTALIK NEDENİYLE VEFAT EDEN MESLEKTAŞLARIMIZ MESLEK ŞEHİDİ SAYILMALI; COVID-19’UN MESLEK HASTALIĞI OLARAK KABULÜNE İHTİYACIMIZ VAR”

İstanbul Aile Hekimliği Derneği (İSTAHED) Kongresi bu yıl “Sağlık Çalışanlarının Sağlığı” temasıyla 25-28 Kasım 2020 tarihleri arasında online yapıldı. Kongrede İSTAHED Başkanı Dr. Kutbettin Demir, şöyle konuştu:

“Dünya tecrübesinden biliyorduk ki pandeminin en çok etkilediği kesim sağlık çalışanları idi. Bu tecrübeden yola çıkarak Şubat 2020’de daha salgın ülkemize gelmeden aile hekimlerinin salgındaki yerine ve çalışma şartlarına dair görüşlerimizi duyurmaya, salgın ülkemize geldiğinde olabileceklere dair yol haritalarımızı çıkartmaya başladık. Bu kapsamda Cumhurbaşkanlığı Sağlık Ve Gıda Politikaları Kuruluna, Sağlık Bakanlığına, Sosyal Güvenlik Kurumuna, Aile ve Çalışma Bakanlığına, Milli Eğitim Bakanlığına, Siyasi Partilere, ilgili vekillere ve Belediye Başkanlıklarına ve konusu itibarı ile ilişkisi olan tüm kurumlara salgında birinci basamakta hizmet sunumu ve salgında birinci basamak sağlık çalışanlarının sağlığı ile ilgili öneri ve taleplerimizi ilettik. Bununla da kalmayıp yaptığımız çalışmalarla pandeminin toplumdaki yayılımını önleme ve en az zararla salgını atlatmaya dair önlem önerilerimizi de paylaştık. Tüm çalışmalarımızı gerek web sitemizden duyururken yazılı ve görsel medyada da fikirlerimizi paylaşma fırsatını sonuna kadar kullandık.”

“AİLE HEKİMLİĞİ ÇALIŞANLARININ TÜM BU SÜREÇTE EN RİSKLİ GRUPTA YER ALDIĞI KABUL EDİLMELİ, ÇALIŞANLARA DÜZENLİ TARAMA VE ANTİKOR TESTLERİ YAPILMALI, COVİD-19 TEŞHİS VE TEDAVİSİNDE KOLAYLIK SAĞLAMAK ADINA BAŞVURACAKLARI SAĞLIK KURUMLARI GÖSTERİLMELİDİR”

Covid-19 Meslek Hastalığı Kabul Edilmeli

İstanbul Aile Hekimliği Derneği (İSTAHED) Başkan Yardımcısı Dr. Mustafa Tamur, sağlık çalışanlarının sağlığı konusunda fiili adımların bir an önce atılması gerektiğini belirterek,. “Zira daha ne kadar süreceği belli olmayan bu felaketin asıl mağdurları sağlık çalışanları olmuştur. Bu durumun sürdürülemez bir boyuta geldiği de açıktır. Bu amaçla öncelikle hastalık nedeniyle vefat eden meslektaşlarımızın Meslek şehidi sayılmalarına, covid-19 un da bir meslek hastalığı olarak kabulüne ihtiyacımız vardır. Aile hekimliği çalışanlarının tüm bu süreçte ayrışmamış hastalarla ilgilendiği, dolayısı ile en riskli grupta yer aldığı kabul edilmeli, çalışanlara düzenli tarama ve antikor testleri yapılmalı, kendisi ya da birinci derece yakınlarında şikâyeti olan sağlık çalışanlarının covid-19 teşhis ve tedavisinde kolaylık sağlamak adına başvuracakları sağlık kurumları gösterilmelidir. Müdürlüklerce kaliteli ve yeterli kişisel koruyucu ekipman dağıtımı yapılmalı, çalışanlar için grip aşısı derhal temin edilmelidir. Personel eksikliklerine yönelik önlemler alınarak boş birimler ve aile sağlığı çalışanı olmayan birimlerin eksiklikleri tamamlanmalıdır.

Kayıtlı Nüfus Tavanı 2500’lere Çekilmeli

Kayıtlı hasta katsayılarında düzenleme de yapılarak ekonomik kayıplar telafi edilmeli, kayıtlı nüfus tavanı 2500’lere çekilmeli, bu düzenlemede sıfır nüfuslu yeni birimler için ilk 1000 kişi için ödenen taban ücretlerde aile hekimliği cazip kılınmalı, cari gider ödemeleri binasız boş birimlerin doldurulmasını sağlayabilecek düzeylere çekilmelidir.

Aile Sağlığı Merkezlerine bakanlıkça ek hemşire, tıbbi sekreter ve güvenlik görevlisi istihdam edilmelidir.

Pandeminin başından itibaren ayrışmamış hastalara hizmet vermiş olan, aşılama ve izlem oranlarını düşürmeyerek dünya da örnek gösterilen aile hekimliği çalışanlarına ek bir ödeme yapılmamıştır. Eylül ayında yayınlanan ek ödeme genelgesi 3 aylığına sadece özellikli izlem hastalarına yapılan telefon aramasına endeksli olarak ve başkaca birçok şarta bağlanarak yapılması kararlaştırılmıştır. Böylece pandemi boyunca verilen tüm hizmetler yok sayılmıştır. Bu düzenleme geri çekilerek tüm aile hekimliği çalışanlarına Mart ayından geçerli olan adil bir ek ödeme şartsız olarak verilmeli, hastalanan ya da temas nedeniyle karantinaya alınan çalışanların çalışmadıkları günlere dair yapılmış olan ücret kesintilerinin iadesi Mart ayı baz alınarak yapılmalı, özelden gelen çalışanların kadroları kamuya aktarılmalı tüm haklar kamu çalışanları ile eşitlenmelidir.

Aile hekimliğinde alınan tüm ücretin emekliliğe yansıması sağlanmalı, emekli sağlık çalışanların yaşam standartlarını sağlamalarına yetecek ücretlendirme yapılmalı, yıpranma payıyla ilgili kanun sağlık çalışanlarında geçmişe yönelik de işleyecek şekilde değiştirilmelidir.

Takibi İhmal Edilmiş Hastalıkların Sonuçlarını Alacağız

İstanbul Aile Hekimliği Derneği (İSTAHED) Genel Sekreteri Dr. Serkan Özbakış ise “Covid-19 aşısının bizlerden başlanarak tüm halkımıza uygulanması sürecinde umudumuz Bakanlığımızın aile hekimliğini dışlamadan, onu kendi haline bırakmadan, sahadaki biz temsilcilerinin görüşlerini dinleyerek ve dikkate alarak yol aldığı yeni bir sürecin açılmasıdır. Unutulmamalıdır ki önümüzdeki süreçte tüm dünya, covid-19’a bağlı gelişebilecek komplikasyonlarla, bu dönemde takibi ihmal edilmiş hastalıkların sonuçlarıyla ve ihmal edilmiş aşıların getirdiği yeni salgınlarla baş başa kalacaktır. Halen eksikliğini çektiğimiz grip, suçiçeği, kpa ve 9. Ayda uyguladığımız M-Vac’ın temininde yaşanan aksaklıkların önümüzdeki dönemde sağlık istatistiklerimizi kötü yönde etkilemesi riskini de not etmek isteriz” dedi.

Avrupa’da Aile Hekimlerinin Pandemi Yönetimi Nasıl?

Mehmet Ungan 1
Prof. Dr. Mehmet Ungan

“BELÇİKA VE FRANSA’DA, SAĞLIK PROFESYONELLERİNDE, COVİD-19’UN MESLEK HASTALIĞI KABUL EDİLMESİ İKİ KOŞULLA MÜMKÜN: COVİD-19’UN BULAŞMASI ÇALIŞMA ESNASINDA MEYDANA GELMELİ! KİŞİNİN COVİD-19 İLE KONTAMİNASYONU CİDDİ BİR SOLUNUM HASTALIĞIYLA SONUÇLANMALI! BU DURUMLARDA BAŞVURULARI BİR TIP UZMANLARI KOMİTESİ İNCELİYOR”

İstanbul Aile Hekimliği Derneği (İSTAHED) Kongresi bu yıl “Sağlık Çalışanlarının Sağlığı” temasıyla 25-28 Kasım 2020 tarihleri arasında online yapıldı. Kongrenin açılış konuşmasını yapan WONCA Avrupa Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ungan, Avrupa’da aile hekimliğine ilişkin bilgi verdi. Prof. Dr. Mehmet Ungan şunları anlattı:

“Avrupa’da Hükümetlerin yönergeleri, aile hekimlerini adapte etmek için covid-19 ve covid-19 dışı iş akışını ayırdı ve corona merkezleri ile iş birliği düzenlemeleri yapıldı. İlk temas telefonla gerçekleşti. Online randevu kapatıldı; solunumla ilgili ve diğer şikayetleri ayırt etmek için yeniden yapılandırıldı; öksürük ve ateş muayenehane dışında tutuldu. Bazı günler hiç hasta ziyareti olmadı. Olası enfeksiyonu olan hastalar bölgesel bir triyaj merkezine gönderildi. Bazı akut hastalar görüldü, diğer hastalar tehlikeye atılmadı. Aile hekimlerinde (telefon, web sitelerini düzenleme, belgeleri okuma vb) normalden daha fazla idari iş yükü oluştu.

4 Saatlik Vardiyalarla Çalışma

Bazı hekimler telefon görüşmeleri ve bilgilendirilme ihtiyacı nedeniyle işi yükünü daha yüksek olarak algılarken diğerleri fiziki hasta muayenehanelerinde düşüş nedeniyle bunu daha az algıladılar. Yaşlı doktorlar riskleri en aza indirmek için telefonla konsültasyonlara odaklandırıldı. Doktorlar 4 saatlik vardiyalarla çalıştılar; mümkün olduğunda hemşire telefon triyajına katıldı. Görevleri artık büyük ölçüde telefon çağrı yoluyla başa çıkmaya yardım etmekle değiştirildi.

Aile Hekimlerin Geliri Nasıl Etkilendi?

Fiziksel konsültasyonlardaki azalmanın pratisyen hekimlerin geliri üzerindeki etkisi Belçika gibi bazı ülkelerde açıktır. Çünkü buralarda aile ekimleri esas olarak hizmet başına ücret sisteminde çalışmaktadır. Normalde aile hekimi hizmet başına ücret sisteminde çalışır ancak şimdi her şey havuzda toplandı. Tüm gelirler bir doktorun çalıştığı vardiya sayısına bölündü; böylece normalde ücretli bir hizmet olarak görülmeyen idari görevler dahil olmak üzere doktorlara her vardiya için ödeme yapıldı. İdari işlerin yükü bazen oldukça sinir bozucu olduğu için bu değişiklik memnuniyetle karşılandı.

“PANDEMİ ÖNCESİNDE; BİR BAŞVURUDA ORTALAMA OLARAK 1,5 İLE 8 PROBLEMLE UĞRAŞIYORSUNUZ. HASTANE UZMANINA GİTTİĞİNİZDE EN SIK KONULAN 5 TANI, HASTANEDEKİ HERHANGİ BİR UZMANLIK POLİKLİNİĞİNDEKİ TÜM BAŞVURULARIN YÜZDE 90’INI OLUŞTURUYOR. AİLE HEKİMİNE GİTTİĞİNİZDE EN SIK 25 TANI TÜM BAŞVURULARIN ANCAK YÜZDE 60’INI OLUŞTURUYOR”

Telefon, Aile Hekiminin İşini Zorlaştırdı

Sağlık sigortası artık belirli sınırlar dahilinde telefon görüşmelerini geri ödüyor. Bu Covid-19 salgını öncesinde böyle değildi. Telefonun, çoğu aile hekiminin işini daha zor hale getirdiği ifade ediliyor. Sözlü olmayan (örneğin vücut dili gibi) telefonda kendi hastalarına sahip olmak büyük bir avantajdır, aile hekimlerinin kendilerine ait olmayan hastalarla telefon görüşmeleri çok daha zordur. Aile hekimleri konsültasyonlarında kişi merkezli bakımın hala birincil hedef olduğunu vurgulamaktadır.

Klinik karar verme daha zordur çünkü telefon konsültasyonlarında daha az bilgi alınabilir; çoğunlukla hastaları semptomları ve kendi kendine muayeneleri örneğin sıcaklıkları veya nabız hızları hakkında sorgulamakla sınırlıdır. Kronik problemler zayıf bir şekilde ele alınıyor.

Kalp Krizi Geçiren İnsanlar Nerede?

Konsültasyonlar ve ev ziyaretleri asgariye indirildi. Tekrarlayan ilaç reçeteleri doğrudan eczacıya gönderilmiştir. Birçok yerde birçok hekim bu konudaki endişelerini ve büyük bir iş yükü ile sonuçlanacağı düşüncesini paylaşıyor az sayıda iken ziyaretleri yapamayınca veya ofiste göremeyince kronik hastalarına telefon ederek proaktif yaklaşmayı tercih ettiler.

Kalp krizi geçiren insanların neredeyse ortadan kaybolduğu görüldü; işitme cihazı olan yaşlı insanların kulak bakımı veya psikolojik bakımın organize edilmesi çok zorlaştı. Telefon görüşmeleri genellikle yetersiz kaldı.

Huzurevlerinde yaşayan yaşlıların bakımı Avrupa’da artık aile kimleri tarafından sağlanmaktadır. Periyodik sağlık muayeneleri ya da tarama faaliyetlerine ara verildi. Yenidoğan ve bebeklerde aşılar her yerde sürdürüldü.

“BİZLER ADETA ARTIK BİR MÜREKKEP PEDİ VE MÜHÜR OLDUK, HER TELEFON GÖRÜŞMESİNİN ARDINDAN HASTALIK İZNİ RAPORLARI VE REÇETELERİ YAZMAMIZ VE BUNLARI POSTAYLA VEYA FAKSLA GÖNDERMEMİZ GEREKİYOR, SÜREKLİ ARTAN İDARİ İŞLER YAPILIYOR”

Mürekkep Pedi ve Mühür Olduk

Hastalık nedeniyle evde kalması gereken çalışanların her zaman bir doktor raporuna ihtiyacı vardır. Covid-19 krizi sırasında bu raporlar oldukça alışılmadık bir şekilde hastanın fiziksel muayenesi yapılmadan verilmektedir.

Bizler adeta artık bir mürekkep pedi ve mühür olduk, her telefon görüşmesinin ardından hastalık izni raporları ve reçeteleri yazmamız ve bunları postayla veya faksla göndermemiz gerekiyor, sürekli artan idari işler yapılıyor.

Pandemi toplumun psikolojik olarak ilk bakışta düşündüğünüz kadar sağlıklı olmadığını görüyorsunuz. Çoğu aile hekimi hükumetlerinin salgını ele alma şeklinden memnun; öte yandan bu süreçte yalnızlık, depresyon, aile içi şiddet daha sık görülüyor.

Tele-Tıp standartları belirlenmeli

Tele tıbbın hukuka aykırılığının görmezden gelinmesi yerine gerekli yasal düzenlemelerin yapılması ve bu hizmet sağlayıcılarının eğitim ve standartları belirlenerek ruhsatlandırılması gerekir. Hekim teşhis ve tedaviyi bizzat uygulamakla yükümlü olduğundan hastanın problemlerinden bizzat bir tasavvur oluşturmalıdır. Aksi takdirde hekimin hastayı uzaktan değerlendirmesi yasaktır, hekimin bizzat muayene yapmadan reçete göndermesi tıbbi deontoloji uygun olmayan uygulamadır.

Tele-Tıpta Olumsuz Özellikler

Aile hekimliğinde tele tıp uygulamasının olumlu ve olumsuz özellikleri var. Olumsuz özellikleri şöyle: Tele tıp iyi bir doktor – hasta ilişkisini engelliyor; muayenenin kalitesini ve bakım kalitesini olumsuz etkiliyor; bazen birinci basamak sağlık hizmetlerini sınırlamak veya kesmek için kullanılıyor, ödeme yapılmayabiliyor; kaynakların, altyapıların, yatırımların devlet tarafından hızla uygulanabilir olmasını gerektiriyor.

Tele-Tıpta Olumlu Özellikler

Olumlu taraflarıysa şöyle: Sağlık tesislerinin aşırı doygunluğundan kaçınmak için evde izlenebilen hastaların yakın takibini kolaylaştırıyor; bir pandemi sırasında insanların hareketini azaltarak hastanelerde enfeksiyon riskini en aza indiriyor; uzak yerlerde kullanılan tıbbi kaynakların koordinasyonunu destekliyor, özellikle önemli varlıklar olan tıp personeli için enfeksiyon riskini önemli ölçüde azaltıyor

Covid-19 Meslek Hastalığı mı?

Sağlık sektöründe çalışan profesyonellerin, Belçika ve Fransa gibi ülkelerde, meslek hastalığı kapsamında kabul edilmesi iki koşulla mümkün: Covid-19’un bulaşması çalışma esnasında meydana gelmeli ve-veya kişinin covid-19 ile kontaminasyonunun oksijen tedavisi veya başka herhangi bir solunum yardımı yönteminin kullanılmasıyla ciddi bir solunum hastalığıyla sonuçlanmış olması gerekir. Bu sağlık çalışanlarının solunum dışında ciddi bir rahatsızlık yaşamaları durumunda başvuruları öncelikle bir tıp uzmanları komitesi tarafından inceleniyor.

1 Hastada 8 Problemle Uğraşmak!

“AVRUPA’DAKİ İSTATİSTİKLERE GÖRE AİLE HEKİMİ, BAŞVURULARIN YÜZDE 40’INA BİLİNEN HİÇBİR KRİTER İLE TANI KOYAMIYOR; BAŞVURULARIN YÜZDE 50’Sİ DE 65’TEN YAŞLI İNSANLAR VE BUNLARIN YARISINDA DA ÜÇ YA DA DAHA ÇOK HASTALIK OLUYOR. TÜRKİYE’DEKİ İSTATİSTİKLERİN DE BUNDAN FARKLI OLDUĞUNU DÜŞÜNMÜYORUM”

Avrupa’daki istatistiklere göre aile hekimi, başvuruların yüzde 40’ına bilinen hiçbir kriter ile tanı koyamıyor. Başvuruların yüzde 40’ını multimorbidite veya komorbidite oluşturuyor; yüzde 50’si de 65’ten yaşlı ve yarısı üç ya da daha çok hastalık oluyor. Türkiye’deki istatistiklerin de bundan farklı olduğunu düşünmüyorum. Pandemi öncesinde; bir hastada yani bir başvuruda ortalama olarak 1,5 ile 8 problemle uğraşıyorsunuz.

Hastane uzmanına gittiğinizde en sık konulan 5 tanı, hastanedeki herhangi bir uzmanlık polikliniğindeki tüm başvuruların yüzde 90’ını oluşturuyor. Aile hekimine gittiğinizde en sık 25 tanı tüm başvuruların ancak yüzde 60’ını oluşturuyor. Bakın ne kadar farklı bir pratik içerisindeyiz. Aile hekiminin kardiyolog ve psikiyatriste göre daha kompleks bir iş olduğunu matematiksel olarak gösteren çalışmalar var.”

Atama| Janssen Türkiye

Ozgur Sahincioglu 1
Özgür Şahincioğlu

Johnson & Johnson’ın ilaç grubu Janssen Türkiye’nin Medikal Direktörlüğüne Özgür Şahincioğlu atandı.

134 yıllık bilimsel mirası, inovatif bakış açısı ve global vizyonundan beslenen hasta odaklı yaklaşımı ile 20 yılı aşkın süredir Türkiye’de faaliyet gösteren Janssen Türkiye, Özgür Şahincioğlu’nu Medikal Direktör olarak liderlik ekibine dahil etti.

Toplum sağlığı için kamu, akademi ve sağlık çalışanlarıyla güçlü iş birlikleri kuran Janssen Türkiye’de, 4 Ocak 2021 itibarıyla Janssen Türkiye Medikal Direktörü olarak göreve başlayan Özgür Şahincioğlu, Hacettepe Tıp Fakültesi mezunu. 2003-2013 yılları arasında farklı hastanelerde Kadın Hastalıkları ve Doğum Hekimi olarak görev yapan Şahincioğlu, ilaç sektöründeki kariyerine Abbott’ta Medikal Müdür olarak başladı. Son olarak GlaxoSmithKline’da Solunum ve HIV Grubunda Grup Medikal Müdür olarak önemli sorumluluklar üstlendi.

2019’da Türkiye’den Göç Eden Hekim Sayısı 1047!

“2019 YILINDA BAŞKA BİR ÜLKEDE ÇALIŞABİLMEK İÇİN TÜRKİYE’DEN GÖÇ EDEN HEKİM SAYISI 1047! ORTALAMA 9 TIP FAKÜLTESİNİN BİRİNCİ SINIF KONTENJANINA DENK GELECEK KADAR HEKİM YURTDIŞINA GÖÇ ETTİ. 2020 YILININ 11 AYINDA YURTDIŞINDA ÇALIŞABİLMEK İÇİN TTB’DEN İYİ HEKİMLİK BELGESİ ALAN HEKİM SAYISI 835”

Ekran Goruntusu 2020 12 13 105423
Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı

Türk Tabipleri Birliği (TTB) 26. Tıpta Uzmanlık Eğitimi Kurultayı (UDEK) 12-13 Aralık 2020 tarihleri arasında online yapıldı.

Toplantının açılış konuşmasını yapan TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın verdiği bilgilere göre; İller veya bölgeler arası sosyoekonomik eşitsizlikler giderilebilseydi 7.216 bebek ve 9.706 beş yaş altı çocuğu kaybetmeyecektik. Bebek ölüm hızı en düşük olan ilde ölüm hızı binde 3 iken en yüksek olan ilde binde 16 oldu! Aradaki fark 5 kattan fazla… 5 yaş altı ölüm hızı en düşük olan ilde ölüm hızı binde 3 iken en yüksek olan ilde bu hız binde 19,6!  Aradaki fark 6 buçuk kat!

İstanbul hariç 9 ilin 2018 – 2019 – 2020 yılları Eylül Ekim Kasım ayları ölüm sayılarına bakıldığında; 2019 yılında 2018 yılına göre ölümlerde %2,9 (442 ölüm) 2020 yılında 2019 yılına göre %61 (9481 ölüm) artış söz konusu!

Türkiye’de 10 ilin 2018 –  2019 – 2020 yılları Eylül Ekim Kasım aylarına bakıldığında ise 2019 yılında 2018 yılına göre ölümlerde %4,1 (1370 fazladan ölüm); 2020 yılında 2019 yılına göre %45.6 (15.655 ölüm) artış görüldü.

Çocuklarını Aşılatmayan Aile Sayısı 23 Bin

Ali Karakoc
Dr. Ali Karakoç

“KÜRESEL ÇAPTA AŞI REDDİ VE TEREDDÜDÜNÜN ARTMASI İLE 2017 YILI VERİLERİNE GÖRE, ÜLKEMİZDE ÇOCUKLARINI AŞILATMAYAN AİLE SAYISI 23 BİN. DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ VERİLERİNE GÖRE, TÜRKİYE’DE KIZAMIK VAKA SAYISI 2017’DE 69; 2018’DE 510; 2019 YILININ İLK DOKUZ AYINDA 2.666”

Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Ali Karakoç ise şu bilgileri verdi:

“Küresel çapta aşı reddi ve tereddüdünün artması ile 2017 yılı verilerine göre, ülkemizde çocuklarını aşılatmayan aile sayısı 23 bin. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, Türkiye’de kızamık vaka sayısı 2017’de 69; 2018’de 510; 2019 yılının ilk dokuz ayında 2.666. Tüm bunlara karşın Sağlık Bakanlığı tarafından yayınlanan verilere göre ülkemizde bulaşıcı hastalıklar konusunda herhangi bir sorun bulunmamaktadır.

OECD Ülkelerine göre Türkiye

Sağlık emek gücü ve sağlık hizmet sunumuna ilişkin istatistiksel verileri paylaşmak isterim: 100 bin kişiye sağlık hizmeti sunan OECD’de 348 hekim ortalaması, Türkiye’de 187! Hemşire ortalaması 900 iken Türkiye’de 300. Yine OECD ülkelerinde bir yılda hekime başvuru sayısı 7.8 iken ülkemizde 2019 yılında hekime başvurusu sayısı 9.8.

Günlük Ortalama 50 Şiddet Vakası

Sağlık alanında şiddet pandemi sürecinde hızından hiçbir şey kaybetmediği gibi yeni bir boyuta geçti. 2019 verilerine göre üçte biri fiziksel, üçte ikisi sözel şiddet olmak üzere günlük ortalama 50 şiddet vakası yaşanmaktadır.

KHK ile 3.446 Hekimin İşine Son Verildi!

Sağlıkta Dönüşüm Programı ile birlikte sağlık çalışanları ekonomik ve sosyal haklar açısından önemli kayıplar yaşamaktadır. Performansa dayalı ücretlendirme ücret dengesizliğini artırırken çalışma barışını bozmuş ve hekimlerin mesleklerini yabancılaşmasına sebep olmuştur. Kamudaki hekimler de dahil olmak üzere iş ve gelir güvencesinden yoksun hale getirilmişlerdir. OHAL uygulaması ile birlikte hiçbir hukuki süreç işletilmeden Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile 3.446 hekimin işine son verilmiş, bunlardan sadece 104’ü işlerine geri dönebilmiştir.

Özelde Ücret Ciroya Bağlı

Özel sağlık sektöründe ücretlendirme politikaları çok acımasız hale gelmiştir. Özel sağlık birimlerinde ortalama ücretten söz etmek mümkün değildir. Ciroya yönelik bir ücretlendirme yapılmaktadır ve bu Her geçen gün hekimler aleyhine değişmektedir. Hekimler giderek artan yoğun çalışma ve emek sömürüsü baskısı altındadır.

Akredite Tıp Fakültesi Sayısı 38

YÖK’ün 2019 verilerine göre, 117’si Türkiye’de, 5’i yurtdışında olmak üzere 122 tıp fakültesi için 15 bin 500 öğrenci kadrosu ilan edilmiştir. Her bir tıp fakültesi için ortalama 127 öğrenci kontenjanı açılmıştır. Türkiye’de eğitim veren tıp fakültelerinin sadece 38’inin (%32.5) mezuniyet öncesi eğitim programları TEPDAD tarafından akredite edilmiştir Başka bir ifadeyle 69 tıp fakültesinin (%67.5) mezuniyet öncesi eğitim programlarının asgari standartlara uygun olup olmadıkları bilinmemektedir.

Türkiye’den Göç Eden Hekim Sayısı 1047

Ülkenin içinde bulunduğu politik ortamdan kaynaklı gelecek kaygısı taşıyan yetişmiş sağlık emek gücünün önemli bileşeni olan genç hekimler yurtdışına göç etmektedir 2019 yılından başka bir ülkede çalışabilmek için Türkiye’den göç eden hekim sayısı 1047’dir. Ortalama 9 tıp fakültesinin birinci sınıf kontenjanına denk gelecek kadar hekim yurtdışına göç etmiştir. 2020 yılının 11 ayında yurtdışında çalışabilmek için TTB’den iyi hekimlik belgesi alan hekim sayısı 835’tir.

Şehir Hastanelerinin İşletme Giderleri 16 Milyar TL

2018 yılında kişi başına ortalama sağlık harcaması 2.030 TL’dir. 2019’da kişi başına ortalama sağlık harcaması 2.434 TL’dir.

Meclis’te Aralık ayı içerisinde görüşülen Sağlık Bakanlığı bütçesinin tamamı 77 milyar öngörülmüştür. Personel ücreti ve sigorta pirim giderlerinin Toplamı 34 milyar TL’dir. Şehir/şirket hastanelerinin kira ve işletme giderleri için 16 milyar TL öngörülmüştür. Koruyucu sağlık programı tedavi edici sağlık programı için kalan miktar 24 milyar TL’dir. Yaklaşık dörtte üçü tedavi, dörtte biri koruyucu sağlık hizmetleri için ayrılmıştır.

Deneysel Araştırma Merkezleri Kapalı Kaldı

26. Tıpta Uzmanlık Eğitimi Kurultayına katılan Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Ana bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. M. Sühan Ayhan, pandemi süresince cerrahi branşlarda uzmanlık eğitiminde yaşanan sorunları anlattı. Prof. Dr. M. Sühan Ayhan’ın verdiği bilgilere göre deneysel araştırma merkezleri uzun süre kapalı kaldı. Sadece başlanan tezler tamamlandı, yeni tezlere başlanamadı. Deneysel ve klinik araştırma olanakları durma noktasına geldi.

Hastanesinde yapılan anket çalışmasının sonuçlarına göre; katılımcılar, pandemi nedeniyle ameliyat sayıları normalin yarısından daha az gerçekleşti. Cerrahi uygulamalarda öğretim üyesi ve uzmanlık öğrencisi vakaları da azaldı.

4 Hekim 2. Kez COVID-19 geçirdi

Kivilcim
Prof. Dr. Kıvılcım Özülgen

“GAZİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ GÖĞÜS HASTALIKLARI ANA BİLİM DALINDA 14 ARAŞTIRMA GÖREVLİSİ GÖREV YAPIYOR, PANDEMİ SÜRESİNDE 1 KİŞİ İSTİFA ETTİ, 1 KİŞİ UZMANLIĞINI ALDI, 11 KİŞİ COVID 19 GEÇİRDİ; 4’Ü İKİNCİ KERE GEÇİRDİ”

Pandemi sürecinde dahili branşlarda uzmanlık eğitiminde yaşanan sorunları Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi (GÜTF) Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kıvılcım Özülgen anlattı.

Özülge’in verdiği bilgilere göre; GÜTF Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalında 14 araştırma görevlisi görev yapıyor, pandemi süresinde 1 kişi istifa etti, 1 kişi uzmanlığını aldı, 11 kişi COVID 19 geçirdi; 4’ü ikinci kere geçirdi.

“Uzmanlık Eğitim Süresi Uzamalı!

PANDEMİ NEDENİYLE DAHİLİ BRANŞLARDA UZMANLIK EĞİTİMİNDE EŞİTSİZLİKLER MEYDANA GELDİ. YATAKLI SERVİSİ OLAN BÖLÜMLERDE PRATİK EĞİTİMLER DAHA ÇOK AKSADI. BU DURUMDAN EN ÇOK İLK YIL ASİSTANLARI ETKİLENDİ. BU DÖNEMDE EĞİTİM ALAN UZMANLIK ÖĞRENCİLERİNİN SÜRELERİNİN UZAMASI GEREKTİĞİ KONUSUNDA GÖRÜŞ BİRLİĞİ VAR

GÜTF Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalında yapılan anket sonucuna göre; pandemi bazı branşların iş yükünü daha fazla etkiledi. Pandemi nedeniyle dahili branşlarda uzmanlık eğitiminde eşitsizlikler meydana geldi. Farklı eğitim kurumlarında farklı etkilenmeler oldu. Bu da uzmanlık öğrencileri arasında eğitim eşitsizliğine sebep oldu. Yataklı servisi olan bölümleri pratik eğitimler daha çok aksadı. En çok ilk yıl asistanlarının etkilendiği düşünülmektedir. Bu dönemde eğitim alan uzmanlık öğrencilerinin sürelerinin uzaması gerektiği konusunda görüş birliği var.

Sağlık Bakanlığı Tıp Fakültelerini de Kendine mi Bağlıyor?

Ttb Logo

SAĞLIK BAKANLIĞI İLE ‘BİRLİKTE KULLANIM PROTOKOLÜ’ İMZALAYAN DEVLET ÜNİVERSİTELERİNİN TIP FAKÜLTESİ ÖĞRETİM ÜYELERİNİN EN GEÇ 31 ARALIK 2021 TARİHİNE KADAR 1 YILLIK SÜRE İLE TİP HİZMET SÖZLEŞMELERİNİ İMZALAMALARI İSTENİYOR

Sağlık Bakanlığının, 16.12.2020 tarihinde 81 İl Valiliğine gönderdiği “Birlikte Kullanım Kapsamında İmzalanacak Hizmet Sözleşmesi” konulu yazı tıpta uzmanlık derneklerince tepkiyle karşılandı.

Türk Tabipleri Birliği (TTB) tarafından yapılan açıklama şöyle:

“Yazıda Birlikte Kullanım Protokolü imzalayan Devlet Üniversiteleri tıp fakülteleri öğretim elemanlarının en geç 31 Aralık 2021 tarihine kadar 1 yıl süre ile geçerli olmak üzere gönderilen Tip Hizmet Sözleşmelerini imzalamaları gerektiği belirtilmektedir.

‘PERSONEL’ OLARAK TANIMLANAN ÖĞRETİM ÜYELERİNİN, SERBEST ÇALIŞMA YA DA KURUMSAL SÖZLEŞME İLE ÇALIŞMASI SÖZKONUSU OLAMAYACAK. ‘PERSONELİN’ PERFORMANSI BAŞHEKİM TARAFINDAN PUANLANACAK VE DEĞERLENDİRİLECEK

‘Personel’ olarak tanımlanan öğretim üyeleri ve öğretim görevlileri ile Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık kuruluşunun başhekimi arasında imzalanması bildirilen tip sözleşmede özetle;

  • ‘Personelin’ bu sözleşme ile başhekimin kendisine görevi ile ilgili verdiği bütün işleri, mevzuatın yanında kurumsal hedeflere ve hasta memnuniyetine uygun olarak yapmayı yüklendiği,
  • Personelin çalışma saat ve sürelerinin hastanenin çalışma saat ve süreleri ile aynı olacağı, üst sınır belirlenmeksizin fazla çalışma yaptırılabileceği,
  • Sözleşme imzalayan öğretim üyelerinin, 2547 sayılı Kanun ile belirlenen serbest çalışma ya da kurumsal sözleşme ile çalışmasının sözkonusu olamayacağı,
  • Bakanlığın öğretim elemanını bilimsel çalışmalarda ve bilimsel toplantılarda eğitim faaliyetlerinde eğitici olarak görevlendirebileceği, ancak üniversite tarafından benzer görevlendirmelerin, başhekimin uygun bulması halinde yapılabileceği,
  • ‘Personelin’ eğitim planının başhekimin uygun görüşü ile Dekan veya hastanenin kurum eğitim sorumlusu tarafından belirleneceği,
  • Sözleşmede, eğitim, bilimsel çalışma ve sağlık hizmet sunumu performans hedeflerinin her bir ‘Personel’ için ayrı ayrı kişisel olarak başhekimlik tarafından belirleneceği,
  • Öğretim elemanlarının bilimsel çalışma, eğitim veya sağlık hizmeti sunumu performans hedeflerinden bir veya ikisini kapsayacak diğerlerinden muaf tutulacak sözleşmeyi başhekim uygun görür ise imzalayabileceği,
  • ‘Personelin’ performansının başhekim tarafından puanlanacağı ve değerlendirileceği,
  • Belirlenen sürenin sonunda sözleşmenin kendiliğinden sona ereceği, belirli koşulların varlığı halinde başhekimlik tarafından sözleşmenin süresinden önce feshedilebileceği ya da yenilenmeyebileceği, bu durumdaki personelin üniversitedeki görevine geri döneceği, yer almaktadır.”

Bütün bu bilgiler ışığında;

TTB: “İMZALATILMAK İSTENEN ‘TİP HİZMET SÖZLEŞMESİ’ HUKUKA AYKIRIDIR VE UYGULAMA GERİ ÇEKİLMELİDİR”

1- Sağlık Bakanlığının, birlikte kullanım protokolünü imzaladığı Devlet Üniversiteleri öğretim üyelerine yönelik imzalanması için gönderdiği tip sözleşmeleri ağır hukuka aykırılığı nedeniyle ivedilikle geri almalıdır.

2- Üniversite Rektörleri, eşitler arasından belirlenmiş bir akademisyen olduklarını dikkate alarak meslektaşlarını hukuka aykırı bir sözleşmeyi imzalama zorlamasında bulunmamalı, böyle bir sözleşmenin imzalanamayacağı konusunda Sağlık Bakanlığı ile gerekli iletişimi kurma sorumluluğu altındadırlar.

3- Üniversitelerdeki öğretim üyesi meslektaşlarımız Anayasal ve Yasal haklarına hukuka aykırı olarak müdahale eden bu sözleşmeyi imzalamadan gerekçelerini belirterek geri alınmasını talep etme haklarını kullanabilirler.  Bunun yanında yargı yoluna başvuruda bulunarak hem tip sözleşmenin hem de bu sözleşmenin dayanağı olan Yönetmeliğin iptali ile dayanak gösterilen yasanın  Anayasaya aykırılık itirazında bulunabilirler.

“TIP FAKÜLTELERİ HASTANELERİNDE SAĞLIK HİZMETİ ORGANİZASYONUN BAŞHEKİM SORUMLULUĞUNA VERİLMESİ, SAĞLIK HİZMET SUNUMUNUN TIP FAKÜLTESİNİN İŞLEVLERİNİN ÖNÜNE GEÇİRİLMESİNE NEDEN OLACAKTIR”

Sağlık Bakanlığı tarafından, Devlet Üniversitelerinde çalışan Yükseköğretim Personel Kanunun kapsamındaki öğretim üyeleri dahil bir bütün olarak öğretim elemanlarına, tıp, tıpta uzmanlık eğitiminde uygulamalı eğitim verebilmek, bilimsel araştırma yapabilmek için “Tip Sözleşme” imzalama zorlaması öncelikle Anayasa’nın Yükseköğretime ilişkin 130. Maddesi ile 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ve yükseköğretimi ile ilgili mevzuata aykırıdır. Sözleşme hükümleri 2547 sayılı Kanunda yer alan akademik hakları ve yetkileri hukuka aykırı olarak sınırlandırmakta veya bütünüyle ortadan kaldırmaktadır. Örneğin bilimsel çalışmalara katılmak, uygulamalı tıp ve tıpta uzmanlık eğitiminde görev almak 2547 sayılı kanun ile tanınmış bir hak ve görev iken, tip sözleşmede kullanılması, yerine getirilmesi başhekimin uygun bulmasına bağlanmış çalışma alanlarıdır.

 Hatta sözleşme hükümleri, dayanak olarak gösterilen 3359 sayılı Kanunun Ek 9. maddesine dahi aykırılık içermektedir. Örneğin Ek.9. maddede sözleşme feshedilmediği takdirde kendiliğinden yenileceği belirtilmiş iken tip sözleşmede yenilenmediği takdirde kendiliğinden sona ereceği yönünde bir kural konulmuştur.

Esasen Tip Sözleşmenin pek çok hükmü  Sağlık Bakanlığı tarafından 4.3.2020 gün ve 31058 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe konulan “Sağlık Bakanlığına Ait Kurum ve Kuruluşlar İle Devlet Üniversitelerinin İlgili Birimlerinin Birlikte Kullanımı İle İşbirliği Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik” hükümlerini uygulamaya koymaktadır. 

TTB, sözkonusu Yönetmeliğin iptali için Danıştay’da yürütmeyi durdurma davası açmıştır. Yürütmeyi durdurma talebinin görüşülmesi önümüzdeki günlerde beklenmektedir.

Orada da dile getirilen hukuka aykırılık nedenleri özetle;

1- Yönetmelik, Yükseköğretim Kurulu’nun Görüşü Dikkate Alınmadan Yayımlanmıştır.

Yönetmeliğin Maliye Bakanlığının ve Yükseköğretim Kurulunun (YÖK) uygun görüşü alınarak Sağlık Bakanlığı tarafından çıkarılacağı düzenlenmiştir. Bakanlık, YÖK’ün görüşünü dikkate almadan Yönetmeliği yayımlayarak Kanun’daki bu kurala uymamıştır.

Sağlık Bakanlığı, YÖK’ün görüşünü dikkate almayarak kendi dışındaki idarelerin yetki ve görevlerine müdahale etmiş onları etkisizleştirerek yetkisini aşmıştır.

2. Bireysel Sözleşme Zorunluluğu Öğretim Elemanlarının Güvenceleri ile Akademik İşleyişi İhlal Etmektedir.

Öğretim üyelerinin sağlık tesisi ile ayrı ayrı bireysel sözleşme imzalamasına   sözleşmelerde, sunulacak hizmetin niteliği, performans hedefleri ve süresi ile varsa eğitim ve hizmete ilişkin idari görev ve sorumlulukların, mezuniyet öncesi ve mezuniyet sonrası eğitim ile bilimsel çalışmalara ilişkin yetki ve sorumlulukların belirlenmesine ilişkin uygulama ile protokol imzalayan ya da imzalamak zorunda kalacak üniversite tıp fakültelerinin akademik kadrosunun, personelinin çalışma koşulları, hakları, Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastane başhekimliğine bağlanmaktadır.

3. Uzmanlık Eğitimi İle İlgili Standartlar Bakanlığın Belirsiz Kriterlerine Bağlı Kılınmaktadır.

Uzmanlık öğrencilerinin eğitimleri ile ilgili standartlar Bakanlıkça belirlenmiş sağlık planlamalarına bağlı kılınmıştır. Sağlık Bakanlığının düzenlemede yer verilen şekliyle ilan edilmiş, uygulamaya temel oluşturacak bir sağlık planlaması bulunmamaktadır. Olmayan, henüz tamamlanmayan bir planlamaya atıf yapan düzenleme hukuki güvenlik ilkesine aykırı olarak tıpta uzmanlık eğitimini belirsiz hale getirmektedir.

4. Başhekimlere Tanınan Yetki Tıpta Lisans ve Uzmanlık Eğitimini Olumsuz Etkileyecektir.

Afiliasyona dair yönetmelik değişikliklerine ilişkin açılan davalarda birlikte kullanımının sağlık hizmet sunumu ve eğitim araştırma hizmetleri olmak üzere iki temel unsur üzerine kurulduğu, tesislerde sağlık hizmet sunumunun eğitime herhangi bir olumsuzluk oluşturmayacak şekilde yürütülmesi gerektiği hastane yöneticisinin tedbir sınırının eğitim hizmetlerinin aksatılmaması olduğu açıklanmıştır. Bu bağlamda eğitimden dekan sorumlu olduğu halde eğitim sorumlusunun atanması ve eğitimle ilgili her türlü tedbiri alma yetkisinin başhekime verilmesi, dekanın Sağlık Bakanlığınca yürütülmekte olan tıpta uzmanlık eğitimine ait prosedürlerin takipçisi konumuna sokulması, Yükseköğretim Kanunu ve Akademik Teşkilat Yönetmeliği’nin anabilim dalı ve bilim dalı akademik kurul ve başkanlarına yüklemiş olduğu yetki ve görevlerin yok sayılarak Başhekimin doğrudan yetkilendirilmesine ilişkin düzenlemeler de hukuka aykırıdır.

Tıp fakülteleri hastanelerinde sağlık hizmeti organizasyonun Başhekim sorumluluğuna verilmesi temel tıp eğitimi ve mezuniyet sonrası tıp eğitiminin yönetsel organizasyonun yapılmaması, performansa dayalı ek ödeme yönteminin ağır baskısı ile sağlık hizmet sunumunun tıp fakültesinin işlevlerinin önüne geçirilmesine neden olacaktır.

Ayrıca tüm dünyada mezuniyet öncesi tıp eğitimi mezuniyet sonrası tıp eğitimi ile birlikte aynı kadrolar tarafından ve aynı birimlerde yürütülmektedir. Bu yapılar yine dünyanın hemen her yerinde eğitimle birlikte hizmet sunumu ve araştırma faaliyetlerini de gerçekleştirmektedir. Mezuniyet sonrası tıp eğitimi için kadrolu öğretim elemanlarının haftada en az 20 saat zaman ayırmaları gerektiği hesaplanmıştır[1] Bu süreyi temel aldığımızda, tıp fakültelerindeki öğretim elamanlarının her gün en az 4 saatini mezuniyet sonrası eğitim için ayırmaları gerekmektedir. Dava konusu düzenlemeler öğretim görevlilerini eğitimin dışında sağlık hizmeti sunmaya yönlendirirken Başhekime de bunu yapma yetkisi vermektedir. Tıp fakültelerinde önceliğin hizmet sunumuna kaydırılması tıp fakültelerindeki/okullarındaki eğiticilerin önceliğini eğitim dışına yöneltmelerine neden olmaktadır. 

5. Kongre de Dâhil İzin ve Benzeri İşlemler İçin Öngörülen Onay Zorunluğu Hakkın Özünü Zedelemektedir.

Yönetmeliğin 14. maddesinin 3.fıkrasında birlikte kullanım protokolü imzalanan sağlık tesisinde görevli öğretim elemanları ve uzmanlık öğrencileri ile eğitimde görev alan Bakanlığa bağlı personel ve doğrudan kliniklere/laboratuvarlara bağlı olarak çalışan sağlık personelinin kongrelere gidişleri de dâhil olmak üzere izin ve benzeri özlük işlemleri sırasıyla klinik/laboratuvar idari sorumlusu, eğitim sorumlusu ve hastane başhekiminin uygun görüşü alınmak kaydıyla kadrosunun bulunduğu kurumun mevzuatına göre yürütüleceği düzenlenmiştir. Öte yandan mesleki kongrelerin düzenlemedeki biçimiyle izne tabi tutulması hizmet gerekleri ile örtüşmemektedir.


[1]Bowen JL, Leff LE, Smith LG, Wolfsthal SD. (1999) Beyond themystique of prestige: Measuringthequality of residencyprograms. AmericanJournal of Medicine, 106(5):493-498.  Kahn MJ, Blonde L. (1999) Assessingthequality of medicalsubspecialtytrainingprograms. AmericanJournal of Medicine, Jun;106(6):601-604. Klessig JM, Wolsthal SD, Levine MA, Stickley W, Bing-You RG, Lansdale TF, Battinelli DL. (2000) A pilot surveystudyto define quality in residencyeducation. AcademicMedicine, Jan; 75(1):71-73.

“1.Basamak Sağlık Hizmetlerine Yatırım Yapılmalı”

Osman Hayran
Prof. Dr. Osman Hayran

PROF. DR. OSMAN HAYRAN: “HALK SAĞLIĞI FAALİYETLERİNİ YOKSULLAR – MARJİNAL KESİMLER; KLİNİK HİZMETLERİ İSE VARLIKLI – GÜÇLÜ KESİMLER İÇİN GÖRME YANILGISINDAN KURTULMA ZAMANI GELMİŞTİR”

OHSAD Kurultayında yer alan İstanbul Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Osman Hayran, pandemi sonrası halk sağlığı ve mali sürdürülebilirlik konusunda bir sunum yaptı. Prof. Dr. Osman Hayran şunları kaydetti:

Sürdürülebilirlik; devletler, şirketler ve kurumlar için aksesuar niteliğinde görüntüyü kurtarma amaçlı bir yaklaşım değil temel bir strateji olmalıdır. Sağlık konusu özellikle kamu halk sağlığı, sıradan bir hedef olmanın ötesinde sürdürülebilirliğin asli bir bileşeni olmalıdır. Halk sağlığı faaliyetlerini yoksullar – marjinal kesimler; klinik hizmetleri ise varlıklı – güçlü kesimler için görme yanılgısından kurtulma zamanı gelmiştir. Her anlamda sürdürülebilir kalkınma için sağlık asli bileşen olmalı; sağlıklı bir gelecek için birinci basamak sağlık hizmetlerine, temel sağlık hizmetlerine yatırım yapılmalıdır.

“Hastalığı Değil Sağlığı Yönetmeliyiz”

11. Kalkınma Planı Sağlık Hizmet Kalitesi ve Mali Sürdürülebilirlik Özel İhtisas Komisyonu raporunda vurgulandığı gibi; toplumun sağlık konusunda bilinçlendirilmesi ve halk sağlığı uygulamaları gibi hususlara yer verilerek hastalığı değil sağlığı yönetmeye yönelik çalışmalar planlanmalıdır. Birinci basamak sağlık hizmetleri hem vatandaşın hem de çalışanın gözünde cazip hale getirilmelidir; etkili ve işleyen bir sevk zinciri kurulmalıdır.

Sağlık Turizminde Nasıl Güven Sağlarız?

Salih Kenan Şahin
Salih Kenan Şahin

Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği (OHSAD) tarafından 16-19 Aralık 2020 tarihleri arasında düzenlenen 11. Sağlıkta Ortak Çözüm Toplantısında; Sağlık Turizminin Geleceği, USHAŞ, Devlet Teşvikleri ve Turquality oturumunda konuşan, USHAŞ Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Salih Kenan Şahin, sağlık turizmi politikalarının tüketicilere güven verebilmesi için şu hususlar üzerinde çalışılması gerektiğini anlattı:

“Güvenilir veri ve bilgiye dayalı yönetişim, güçlü otomasyon altyapısı, entegre ve hızlı dijital sistemler, hizmet sunucularına yönelik kalite ve akreditasyon merkezli sürekli iyileştirici şeffaf sistemler, bilimsel akademik destekler, insan kaynağını geliştirici uygulamalar, komplikasyon malpraktis ve seyahat sağlık sigortası, asistans iş birlikleri, marka oluşturma reklam tanıtım ve pazarlama faaliyetleri, ülkelerde temsil ve organizasyonel yapılar, ödeyiciler sigorta şirketleri ve fonlarla kurumsal anlaşmalar, kamunun finansal destek ve teşvikleri konusunda güven sağlamalıyız.”

Kamunun Sağlık Turizmi Yapması Özel Sektörü Bitirir!

“YAPILABİLİYORSA SAĞLIK TURİZMİ, KAMU HASTANELERİNDE DE YAPILSIN AMA BURADAKİ ARKADAŞLARIMIZA MALİYE BAKANLIĞINDAN MAAŞ ÖDEYEREK, KİRASINI DEVLETE ÖDETTİREREK SAĞLIK TURİZMİ YAPILMASIN. MALİYET MUHASEBESİNE TABİ OLMADAN YAPILACAK BİR SAĞLIK TURİZMİ, SAĞLIK TURİZMİNİN SONUNU GETİRECEKTİR VE ÖZEL SEKTÖRÜ BİTİRECEKTİR”

Ekran Goruntusu 2020 12 17 141620

Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği (OHSAD) tarafından her yıl geleneksel olarak düzenlenen Sağlıkta Ortak Çözüm Toplantılarının On Birincisi 16-19 Aralık 2020 tarihleri arasında online düzenlendi.

OHSAD Kurultayında yapılan sağlık turizmi oturumunda yer alan OHSAD Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Reşat Bahat şunları kaydetti:

“Turizm kapsamında ülkemize gelen hastanın sigortasının olması gerekli… Devlet güvencesi çok önemli… Belirlenen standartlardaki hastaların hastanelere gelmesi, geri bildirimlerde bulunması yönünde bilgilendirme yapılmalıdır. Dünyanın diğer ülkelerinde yaşayan Türkler için ülkemiz cazibe merkezi haline dönüştürülmelidir. Bu işleri yapabilmemiz için doktora ihtiyacımız var… Hastane yatağına, modern ve depremlere dayanıklı binalara, farklı ve çeşitli branşlara, tıp dallarında hizmet vermeye ihtiyacımız var. Bizlere hastane yatağı, teknoloji verilebilir ama doktor verilemez.

Sadece Sağlık Turizmi için…

 “İNSANLAR BİR ÜLKEDEN DİĞERİNE SADECE ESTETİK İÇİN DEĞİL DAHA AĞIR OPERASYONLAR İÇİN DE GEÇİYORLAR. DOLAYISIYLA BU HİZMETİ VERECEK DOKTORLARA İHTİYACIMIZ VAR. SADECE SAĞLIK TURİZMİ İÇİN, ÜNİVERSİTEDEKİ BİR HOCAYI YARI ZAMANLI ÇALIŞMAYA NEDEN GEÇİRMİYORUZ?”

Tam Gün Yasası ile kamuda görev yapan hekim özel muayenehane açması yasaklandı fakat üniversitede nitelikli işler yapan bir hocayı mesai dışında yarı zamanlı çalışmaya neden geçirmiyoruz? Neden bunu tartışmıyoruz? Sadece sağlık turizmi için diyorum… Başka hastalar için değil… İsterse bu hizmeti için üniversiteye ödeme yapalım, devlete ödeme yapalım. İnsanlar bir ülkeden diğerine sadece estetik operasyonlar için değil kalça protezi, kemoterapi, kanser ameliyatları, nükleer tıp için de geçiyorlar. Dolayısıyla bu hizmeti verecek doktorlara ihtiyacımız var.

“En Az 500 Hastaneye İhtiyacınız Var!”

“BEN, TÜRKİYE’NİN SAĞLIK TURİZMİNDEN EN AZ 20 MİLYAR DOLARI EN AZ 500 UZAY ÜSSÜ GİBİ ÖZEL HASTANE İLE YAPACAĞINI DÜŞÜNÜYORUM”

Türkiye’de 567 hastane var. Ama bunların hepsinin bulunduğu en fazla 20 hastane var. Tüm sağlık turizmini, 1,5 – 2 milyar doları yapıyoruz ama 20 milyar dolar turizm hedefine 20 hastane mi ile ulaşacaksınız? En az 500 hastaneye ihtiyacınız var.

Yanlış anlaşılmasın ben sağlık turizmini çok yoğunluklu yapan bir grubun başındayım. Ama bu pastayı bizim bir yerlere tek başımıza veya birkaç arkadaşımızla taşıma imkanımız yok. Burada ülke meselesi var. Ben, Türkiye’nin sağlık turizminden en az 20 milyar doları en az 500 uzay üssü gibi özel hastane ile yapacağını düşünüyorum. Kamuda yapılabiliyorsa sağlık turizmi kamu hastanelerinde de yapılsın ama buradaki arkadaşlarımıza Maliye Bakanlığından maaş ödeyerek, kirasını devlete ödettirerek sağlık turizmi yapılmasın. Maliyet muhasebesine tabi olmadan yapılacak bir sağlık turizmi, sağlık turizminin sonunu getirecektir ve özel sektörü bitirecektir.”

Özel Hastanelerin Gündeminde Mali Sürdürülebilirlik Var!

HAYDAR SUR: “PANDEMİNİN İLK 8 AYINDA MÜRACAAT BAŞINA ORTALAMA MALİYETLER %40 ARTTI; REÇETE BAZINDA %13 REÇETE SAYISI AZALDI; MALİYET İSE %35’TEN FAZLA ARTTI”

Ekran Goruntusu 2020 12 17 152341

Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği (OHSAD) tarafından her yıl geleneksel olarak düzenlenen Sağlıkta Ortak Çözüm Toplantılarının On Birincisi 16-19 Aralık 2020 tarihleri arasında online düzenlendi.

Özel sağlık sektörünün mali sürdürülebilirliği temasıyla gerçekleştirilen Kurultaya; Sağlık Bakanlığı, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Hazine ve Maliye Bakanlığı, SGK, özel kamu ve üniversite hastaneleri, sigorta şirketleri ve sağlık sektörüne ürün ile hizmet sağlayan firmalar katıldı.

Kurultayda Şu Başlıklar Öne Çıktı

Sağlık hizmetlerinde gider yönetimi modelleri ve sonuçları, sağlık turizminde USHAŞ’ın rol ve sorumlulukları, sağlıkta dijitalleşme tele-tıp ve e-nabız uygulamaları ve sonuçları, basamaklandırma Genelgesinin sektöre ve geri ödeme sistemine etkisi, kişisel verilerin korunması ve özel sağlık sektörü için uygulanabilirliği, sağlıkta yapay zeka uygulamaları, sağlıkta finansal yetkinliklerin artırılması, özel sağlık kuruluşlarında imar uygulamaları, Sağlık Bakanlığı denetimleri, çapraz denetimler, SABİM, CİMER uygulamaları, özel sağlık sektöründe reklam ve tanıtım regülasyonları, cezalar, tüketici mahkemeleri ve tüketici hakem heyeti uygulamaları, ürün takip sistemi uygulamaları, medikal cihazlar direktifi (MDR), maliyet yönetiminde bilişim uygulamaları ve yapay zeka, sağlıktaki teknolojik değişimlerin sağlık hizmet sunumuna etkisi.

“Hizmeti Nasıl Hastaya Götürebilirim?”

HAYDAR SUR: “HASTANELER AÇISINDAN ‘HASTA NASIL HASTANEYE GELİR’ DEĞİL DE ‘BEN HİZMETİ NASIL HASTAYA GÖTÜREBİLİRİM’ DÜŞÜNÜLMELİ!”

“COVID-19 Pandemi Süreci ve Sonrasında Sağlık Sektörünün Geleceği” konulu yapılan ortak akıl toplantısı raporu Üsküdar Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haydar Sur ve İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Sağlık Yönetimi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Haluk Özsarı tarafından açıklandı.

Ortak akıl toplantısında ifade edilen görüşleri aktaran Prof. Dr. Sur, şunları kaydetti:

“Pandemi ile birlikte erken müdahalenin, veri paylaşımının, birlikte çalışılabilirliğin hayat kurtardığını öğrendik. Üretim ve tedarik zinciri tarafında da önemli farklılaşma sağlanmalı. Paydaşların da bu alanda küresel olarak yatırım yaptığını görüyoruz, herkesin artık bir veri kaynağı olduğunu farkındayız. Pandemi ile birlikte tele-sağlık firmaları ortaya çıktı.

Hastaneler açısından ‘hasta nasıl hastaneye gelir’ değil de ‘ben hizmeti nasıl hastaya götürebilirim’ düşünülmeli! Hekimin hastasını görmeden reçete yazmasının Yargıtay tarafından hem para hem de hapis cezasıyla karşılandığı bir süreç içinde olduğumuz hatırlatıldı.

Yoğun Bakım Yataklarının %60’ı Özel Hastanelerde

HAYDAR SUR: “YOĞUN BAKIM YATAK KAPASİTESİNİN %60’ININ ÖZEL HASTANELERDE OLDUĞU RESMİ AĞIZLARCA BELİRTİLMİŞKEN BUNUN VATANDAŞA İYİ ANLATILMASI GEREK. BU YAPILMAZSA ALGI SORUNU KATLANARAK ARTACAK”

Yoğun bakım yatak kapasitesinin %60’ının özel hastanelerde olduğu resmi ağızlarca belirtilmişken bunun vatandaşa iyi anlatılması gerek. Bu yapılmazsa algı sorunu katlanarak artacak. COVID-19 bize özel hastaneler nezdinde algı probleminin düzeltilmesi gerektiğini gösterdi. Özel sektörün COVID sonrası ne gibi adımlar atacağı sorunu var; el birliği ile ortaklaşa hareket edebilirsek bazı kararların kamudan çıkabileceğini biliyoruz. Dijital teknolojilerin gelişmesi ve özellikle tele-sağlık alanındaki çalışmalar öne çıktı ve kişiselleştirilmiş cihazlar önem kazandı. Kamu nezdinde mevzuat değişimi ile ilgili düzenlemeler yapılırsa Avrupa ile yarışacak düzeyde çalışmalar yapılacağına inanıyorum.

Pandeminin ilk 8 ayında müracaat başına ortalama maliyetler %40 arttı; reçete bazında %13 reçete sayısı azaldı; maliyet ise %35’ten fazla arttı.