Ana Sayfa Tüm Haberler

Kolorektal Kanserinde Erken Teşhis Hayat Kurtarır!

jnj 1

Kolorektal Kanseri Farkındalık Ayı kapsamında Ankara Bilkent Şehir Hastanesi liderliğinde Johnson & Johnson Türkiye iş birliği ile farkındalık toplantısı düzenlendi. Mart ayı, Kolorektal Kanseri Farkındalık Ayı olarak kabul ediliyor.

Ankara Bilkent Şehir Hastanesi, Gastroenteroloji Cerrahisi Derneği ve Johnson & Johnson MedTech Türkiye iş birliği ile 4 Mart 2024 tarihinde Bilkent Şehir Hastanesinde düzenlenen toplantıda, alanında uzman hekimler, yaptıkları sunumlarda, kolon kanserinde erken teşhisine vurgu yaparak bu konuda farkındalığı artırmanın önemine dikkat çektiler.

Kolon kanseri, ülkemizde Sağlık Bakanlığının en öncelikli kanser grubu arasında yer almaktadır. Kalın bağırsak kanserinde farkındalık ve erken tanı büyük önem taşımaktadır. Hareketsiz yaşam, alkol, sigara gibi etkenler kanseri tetikleyen riskler arasında yer almaktadır. Erken tanı konusunda, kanserden korunma tarama yöntemleri oldukça önemlidir.

45 Yaşından itibaren Tarama Yaptırılmalı

jnj1

Kolon kanseri olma nedenleri, kanserin genetik geçişi, hangi durumlarda kolonoskopi yapılması gerektiği, kanser teşhisi sonrası hastalık yönetimi ve izlenecek adımlar, doğru teşhis ve tedavi yöntemleri gibi konuların ele alındığı toplantıda; ülkemizde kalın bağırsak kanseri için 45 yaşında olan bireylerin erken tarama yöntemlerini kullanmaları ve farkındalıklarını yükseltmeleri gerektiği vurgulandı.

Kalın Bağırsak Kanseri Farkındalık Ayı Mart

Dünyada kalın bağırsak kanseri farkındalık ayı olarak kabul edilen Mart ayı içerisinde, farkındalığın artırılması ve hastalığın erken tanı ve tedavisi için tarama yöntemlerinden yararlanılması konularına dikkat çekilen toplantı, ev sahibi Gastroenteroloji Cerrahisi Dernek Başkanı Prof. Dr. Erdal Birol Bostancı’nın kapanış konuşması ile son buldu.

Ankaralı Öğrencilere İnovasyon ve İstihdam Desteği

unigen

Yenilikçi tedaviler ve nadir hastalıklar alanında faaliyet gösteren ilaç şirketi GEN, uniGEN adlı projesi ile sektörün geleceğine yön verecek gençlere destek sağlamayı hedefliyor; uniGEN projesiyle firma Ankara Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi ve Gazi Üniversitesinde 1.000’den fazla öğrenciyle buluştu

Nadir hastalıklar ve karşılanmamış sağlık ihtiyaçlarına dünya çapında çözümlerüreten ve güçlü küresel iş ortaklıklarıyla endüstrinin önemli oyuncularından biri olan GEN, sektörün geleceğini değiştirecek yatırımlarına ve hizmetlerine devam ediyor. İnovatif yaklaşımı merkezine alması sebebiyle gençlerin eğitimini desteklemeyi öncelikli olarak gören GEN, öğrencilere yönelik olarak geliştirilen uniGEN projesi ile önemli bir adım attı.

“Nitelikli İş Gücünün Artmasına Katkıda Bulunmak İstiyoruz”

2022 yılında hayata geçirilen uniGEN, öncelikli olarakAnkara’daki üst düzey akademik alt yapıya sahip üniversitelerden mezun olacak öğrencilere GEN’i, ilaç sektörünü tanıtmayı ve kariyer planlamalarında yardımcı olmayı hedefliyor. “Şirketimiz bünyesinde ilan edilen açık pozisyonlarımızda da bu projedeki adaylar tarafından başvuru yapılmasını teşvik ederek, değerlendirme süreçlerimize dahil olmalarını sağlamak, böylelikle sektörümüzde ihtiyaç duyulan nitelikli iş gücünün artırılmasına katkıda bulunmak da en büyük hedeflerimizden biri” şeklinde konuşan GEN Ar-Ge ve Klinik Operasyonlar Genel Müdür Yardımcısı Nadir Ulu, projenin ayrıntılarını aktardı.

İlk yılında Hacettepe ve Ankara Üniversiteleri’nin Eczacılık Fakülteleri, Kimya Mühendisliği ve Kimya Bölümleri ile başlattığımız ve 2023 yılında Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesini de dahil ettiğimiz uniGEN projesi kapsamında, ilgili bölümlerin müfredatına “Eczacılıkta Endüstriyel Uygulamalar Dersi” isimli seçmeli ders eklendi. Proje kapsamında 1.000’den fazla öğrenciye ulaştık, 250 öğrenci ile birebir görüşmeler gerçekleştik ve 45 öğrenci de programa davet edildi” bilgisini veren Ulu, derslerin haftada bir gün, yarım günü teorik, yarım günü ise GEN’in üretim tesisinde pratik uygulamaları kapsadığını belirtti ve sözlerine şöyle devam etti:

“Bu uygulamayla karma bölüm öğrencilerinin üretim tesisimizdeki departmanları detaylı şekilde tanımaları ve ortak projelerde birlikte çalışmaları amaçlanmıştır. uniGEN projemize dahil olan öğrenciler burada aldıkları eğitimlerle ilgili ara sınav ve final uygulamalarına tabi tutulmuş, projelerine ve dönem içerisinde gösterdikleri performanslarına göre değerlendirmeler yapılmıştır. Bu proje ile sektörün ihtiyaç duyduğu nitelikli iş gücünün ülkemizde artması konusuna katkıda bulunduğumuzu düşünüyorum.”

unigen 2

Ankara’daki Öğrencilerin Bu Projeye İhtiyacı Var

Ankara’da ilaç üretim tesislerinin sınırlı sayıda olması ve bu nedenle de üniversitelerde eğitim gören öğrencilerin ilaç endüstrisinde staj yapabilme olanaklarının kısıtlı olduğuna dikkat çeken Ulu, bu dezavantajı yok edebilmek adına uniGEN gibi projelerin sayısının artırılmasının çok değerli olduğunu vurguladı.

Üniversiteler UniGEN’i Nasıl Değerlendirdi?

Üniversite ve sanayi iş birliği adına önemli bir proje olarak değerlendirilen uniGEN, hem öğrenciler hem de akademisyenler tarafından olumlu tepkiler aldı.

“Ortak bir ders altında, ilaç sektöründe çalışmakta olan birçok farklı disiplini bir araya getirerek bir dönem boyu süren uniGEN, Türkiye’de bir ilk olma özelliğini taşıyor. Bu ve benzeri etkileşimlerin diğer firmalar tarafından da örnek alınmasının gerektiğini düşünüyorum” şeklinde konuşan Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. T. Emrah Bozkurt, öğrencilerin program sayesinde, klasik staj anlayışının ötesinde birçok alanda deneyim kazanma imkânı yakaladıklarını vurguladı.

İş Disiplini ve Ortak Çalışma Kültürü Deneyimi

Hacettepe Üniversitesi Kimya Bölümü Öğretim Üyesi Barış Temelli ise, “Bu proje kapsamında yer alan öğrencilerimizin iş hayatına ve ilaç sektörüne bakış açılarında proje öncesi ve sonrasında önemli farklılıklar gözlemledik. Çoğu öğrencilerimizin ilaç sektörü hakkında olumlu düşünceleri artarken ve kariyerlerini bu alanda sürdürme istekleri pekişirken, bazı öğrencilerimiz ise bu sektörün kendi yapısı ve beklentileriyle örtüşmediğini henüz mezun olmadan keşfetme fırsatı yakaladı. Bununla birlikte projenin öğrencilere önemli bir katkısının da iş disiplini ve ortak çalışma kültürü alanında olduğunu düşünüyoruz” şeklinde konuştu.

“Bu program üniversite tarafında öğrencilerin ilaç endüstrisine yaklaşımını olumlu yönde değiştirirken, ilaç endüstrisi tarafında da önden eğitim almış, çalışma şekli konusunda fikir edinilmiş adayların ilaç endüstrisinde işe alımlarında güveni arttırmıştır. uniGen ile yürütülen bu programın ilaç sektöründeki diğer firmalara da doğru şekilde aktarılabilmesi halinde Ankara’da eğitim alan öğrencilerin mezuniyet sonrası ilaç endüstrisinde istihdam edilebilmesi açısından önemli bir adım atılabileceği kanaatindeyim” yorumunu yapan Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Müge Kılıçarslan, çalışmanın ülkemizin ilaç sektörü adına değerli olduğunu da sözlerine ekledi.

Geleceğin Eğitim Modelinin İlk Adımı

Proje kapsamında verilen yoğun ve etkili ders içeriği sayesinde, öğrencilerin ilerleyen yıllarda karşılaşacakları ekipmanlar ve konulara şimdiden hakim olabildiklerini vurgulayan Ankara Üniversitesi Kimya Mühendisliği Öğretim Üyesi Prof. Dr. Emine Yağmur, öğrencilerden olumlu dönüş aldıklarını söyledi ve şöyle devam etti:

“Proje, esasen her yönü ile öğrencilerimizin hem öğrenim hayatlarına hem de sonraki iş hayatlarına önemli katkılar sağlar niteliktedir. Bu örneği gelecekte üniversitelerde uygulanmaya başlayacak olan bir eğitim modelinin ilk adımı olarak görmekteyim.”

TTB Torba Kanun Teklifine Karşı Açıklama Yaptı

torba kanun

Sağlıkla İlgili Bazı Kanunlarda ve 663 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, 8 Şubat 2024’te TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu’ndan iktidar partilerinin oylarıyla değişiklik yapılmadan geçirildi. Şu anda TBMM Genel Kuruluna gönderilen düzenlemeye ilişkin TTB yaptığı basın açıklamasında şunları kaydetti:

Ruhsatlandırma Süreçleri Hızlandırıldı

Teklifin 6, 7 ve 8. Maddelerinde bakanlığa ruhsatlandırma öncesinde tahlil edilmek üzere numunelerin gönderilmesinden vazgeçilmektedir. Bunun gerekçesi ruhsatlandırma sürecinin hızlandırılarak hastaların ilaca daha hızlı erişiminin temini ve ürünün ruhsatlandırma süreci içinde, üretici tarafından yapılan analizlere ek olarak Sağlık Bakanlığı tarafından yeniden analiz edilmemesinin, ürünün kalite ve güvenliği üzerinde herhangi bir risk oluşturmadığı” şeklinde gösterilmiştir. Ruhsat sürecinin tamamlanması sonrasında analiz yapılması öngörülerek olması gereken ruhsatlandırma basamakları tersine çevrilirken; böyle bir risk olmadığının söylenebilmesi, bu savın ancak bilimsel bilgiyle desteklenmesi ile mümkün olabilir. İlaç araştırmalarının sonunda ruhsatlandırma sürecinin hızlandırılmasından daha önemli olan, etkililik ve güvenilirlik çalışmalarının tamamlanması ve toplum sağlığının korunması, en küçük bir riskin dahi bertaraf edilmesidir. Bu süreç sayesinde tüm ilaçların etkililiği ve güvenliliği daha büyük oranda güvence altına alınıyorsa, “gecikme” yararlıdır. Bu tetkiklerin ruhsat aşamasından sonra yapılması, bu arada zarar görebilecek kişiler için geri dönüşsüz sonuçlara yol açabilecektir. Teklif bu haliyle Anayasa’nın 2, 17 ve 56. maddelerine de aykırıdır.

Teklifin 9. maddesinde 1262 sayılı kanunun 9. maddesinin 1. fıkrasında değişiklik yapılarak bakanlıkça başvuru üzerine mevzuatta belirlenen süre içinde cevap verileceğine dair düzenleme yerine ruhsatname düzenleneceği belirtilmektedir. Bu teklif ile ilacın numuneleri tetkik edilmeden piyasada satıldığı dönemde oluşacak zararların sorumluluğuna ilişkin bir belirleme yapılmadığı, ön onay benzeri bir mekanizmanın da tarif edilmediği görülmektedir.

Ek Ödeme Kriterlerinde Muğlak Unsurlar

Teklifin 15. maddesinde 209 sayılı kanunun 5. maddesinde değişiklik yapılması önerilmektedir. Maddenin 1. fıkrasının üçüncü cümlesinde sağlık tesisince dağıtılabilecek ek ödeme miktarının belirlenmesinde esas olan unsurlar; tahakkuk, verimlilik, hasta ve çalışan memnuniyeti, hizmeti elde etme maliyeti gibi faktörler şeklinde sıralanmıştır. Bu unsurlar, piyasacı ve performansa dayalı bir sisteme ait olup, koruyucu bir sağlık hizmeti sunumunun niteliği ile bağdaşmamaktadır. Maddenin bu şekilde düzenlenmesi, Sağlık Bakanlığı’nın Bütçe Kanunu dışı ödeme yapmasının kabulü anlamına gelmektedir. Bu kamu kaynağının harcanmasında, hasta yararı değil, son derece göreceli bir kavram olan “hasta memnuniyeti” ve ayrıca işletmecilik terminolojisine ait olmakla birlikte sağlık hizmeti açısından hesaplanamaz olan “verimlilik” unsurlarının dikkate alınması da kamu sağlık hizmet sunumunun temel ilkelerine aykırıdır.

Kamu görevlilerinin özlük haklarına dair düzenlemelerin sadece kanunda yönetmelik ile düzenleneceğinin belirtilmesi yeterli olmayıp, idareye bırakılacak düzenlemenin temel ölçütlerinin kanunda gösterilmesi gerekmektedir. Mevcut haliyle düzenleme yasama yetkisinin devri niteliğindedir.

Hem Disiplin Cezası Hem Ek Ödeme Kesintisi

Diğer önemli bir konu da disiplin cezalarıdır. 209 sayılı Kanun’un 5. maddesine eklenen hükümler ile uyarma cezası alanlara bir ek ödeme dönemi, kınama cezası alanlara iki ek ödeme dönemi, aylıktan kesme ya da kademe ilerlemesinin durdurulması cezası alanlara üç ek ödeme dönemi, afiliye hastanelerde görev yapan öğretim elemanlarında ise bir kez ikaz edilenlere bir ek ödeme dönemi, iki kez ikaz edilenlere iki ek ödeme dönemi, üç kez ikaz edilenlere üç ek ödeme dönemi taban ödeme yapılmayacağı düzenlemesi getirmektedir. Yani aynı fiile ilişkin hem disiplin cezası hem ek ödeme kesintisi yapılmış olacaktır. Disiplin cezasını gerektiren eylemler ve bunların karşılığında verilebilecek olan disiplin cezaları 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 125. maddesinde gösterilmiş; sayılan eylemlerin ağırlığına göre uyarma, kınama, aylıktan kesme ve kademe ilerlemesinin durdurulması ile devlet memurluğundan çıkarma cezalarından hangisinin verileceği de belirtilmiştir. Sözü edilen maddeye göre disiplin cezası alanlara, bu yaptırımların yanı sıra ek ödemenin verilmemesi, ek ödemenin sağlık çalışanlarının gelirlerinin önemli kısmını oluşturduğu da gözetildiğinde, ücret kesintisi niteliğinde ikinci bir yaptırım uygulanması anlamına gelmektedir ki aynı eylem dolayısıyla kişiye birden fazla ceza verilmesi hukuka aykırıdır.

Etik Kurulların Oluşması Bakanlık İznine Tabi

Teklifin 19. maddesi ile 3359 sayılı kanunun ek 10. maddesi değiştirilmektedir. Değişiklik ile klinik araştırmalara ilişkin denetim, etik kurulların oluşması, hangi araştırmaların izne ve hangilerinin bildirime tabi olacağına dair yeni hükümler getirilmektedir. Etik kurulların yapısı, çalışmaları ve kararlarının yönetsel otorite, politika, destekleyici vb. her türlü dış etkiden uzak olması, bilimsel ve kurumsal özerklik perspektifi içinde, bilim ve gönüllüler yararına çalışması esastır. Bu maddenin etik kurulların yapısının Sağlık Bakanlığı izni ile oluşturulmasına ilişkin düzenleme, etik kurulların kuruluş amacına uygun ve bağımsız olarak inceleme yapabilmesini sağlamaya elverişli değildir. Bu düzenlemeler ayrıca akademik ve bilimsel özerkliğe de aykırıdır.

Aile Hekimliğinde Disiplin Cezasına Bağlı Destek Ödemesi Kesintisi

Teklifin 25. maddesi ile Aile Hekimliği Kanunu’nda değişiklik yapılarak destek ödemelerine dair yönetmelik ile yapılan düzenlemenin kanuna alındığı görülmektedir. 209 sayılı kanunda yapılan değişiklik teklifine ilişkin değerlendirme bölümünde belirtildiği üzere, aldığı disiplin cezasına bağlı olarak destek ödemesinden kesinti yapılması ikinci ceza niteliğinde olmasının yanı sıra bu hukuka aykırı kesintilerin ayrıca fesih sebebi de yapılması Anayasa’ya aykırıdır.

Afiliye Hastanelerde Disiplin Cezaları

Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’nun ek 9. maddesinde yapılan değişiklikler ile Sağlık Bakanlığı ve üniversitelerin birlikte kullanımında olan afiliye hastanelerde görev yapan öğretim elemanlarının sözleşme süresi 3 yıldan 2 yıla indirilmiş, sözleşmeli öğretim elemanlarının 1 sözleşme döneminde 3 kez yazılı olarak ikaz edilmeleri halinde sözleşmenin feshedileceği düzenlemesi getirilmiş ve disiplin cezasını gerektiren haller ile bu hallerde uygulanacak disiplin cezalarına ilişkin hastane koordinasyon kurulu yetkili kılınmıştır. 

“Sözleşmenin Feshi Ağır Bir Yaptırım”

Kamu görevlilerinin tüm özlük hakları ve verilecek disiplin cezalarının kanun ile belirlenmesi, yine hangi eyleme hangi disiplin cezası verileceğinin de kanunda düzenlenmesi anayasal zorunluluktur. Madde düzenlemesi ile kurula disiplin cezası verilmesi gereken halleri tespit etme görevinin verilmesi, yasama yetkisinin devri niteliğindedir. Ayrıca 657 ve 2547 sayılı kanunlarda sayılan disiplin cezaları arasında yer almayan sözleşmenin feshi gibi ağır bir sonuca yol açacak yaptırım olarak “ikazın” düzenlenmesi ve kurula, anılan kanunlarda gösterilen disiplin usullerine aykırı şekilde bir yaptırım uygulama yetkisinin verilmesi de Anayasa’ya aykırıdır.

Yine teklifte sözleşmesi feshedilen veya yenilenmeyen öğretim elemanlarının sağlık tesisindeki görevinin sona ereceği; gözaltı, tutukluluk ve hükümlülükte geçen sürenin 60 günü aşması veya koordinasyon kurulu tarafından üç kez yazılı ikaz edilmesi veya sözleşme süresinin sone ermesi halinde öğretim elemanının üniversitenin bakanlık ile birlikte kullanım protokolü imzaladığı “diğer” sağlık tesisleri ile sözleşme yapabileceği düzenlenmektedir. Koordinasyon kurulu tarafından üç kez yazılı ikaz edilmenin fesih sebebi yapılamaması bir yana bu sebeplerle aynı sağlık kuruluşunda çalışmanın olanaksız hale getirilmesini haklı kılan hukuksal bir dayanak yoktur.

Sözleşmeli Personele Geçici Görevlendirme

4924 sayılı Kanun’un 3. maddesinde yapılan değişiklik ise 4924 sayılı Kanun’a tabi sözleşmeli sağlık çalışanlarının harekât, salgınla mücadele vb. ihtiyaçlar kapsamında Türk Silahlı Kuvvetleri, Jandarma Genel Komutanlığı ile Sahil Güvenlik Komutanlığı emrine geçici olarak görevlendirilebilmesinin önünü açıyor.  4924 sayılı kanunun 3. maddesinin son fıkrası değiştirilmiştir. Burada 4924 sayılı kanuna tabi olarak çalışanların geçici görevlendirilmelerine dair düzenleme ve ayrıca bu kapsamda yapılan sözleşmelerin taraflarca feshedilmesi halinde kadronun bulunduğu yerde 10 iş günü içinde göreve başlanmaması durumunda müstafi sayılacağına dair hüküm getirilmektedir.

Memurun Muvafakati Aranmıyor

Halihazırda hekimler, Millî Savunma Bakanlığı emrine geçici olarak görevlendirilmekte ancak kurumlar arası geçici görevlendirme için zorunlu olan “memurun muvafakatinin aranması” zorunluluğu yerine getirilmemektedir. Geçici görevlendirmeler kural ve ilkelere aykırı olarak yapılmakta, yeterli süre tanınmamaktadır. Getirilmek istenen düzenlemede de hekimlerin haklarını koruyacak hükümler bulunmamaktadır. Esasen 4924 sayılı kanun, eleman temininde güçlük çekilen yerlerde personelin istihdamını sağlamak amacıyla yapıldığından, bu kanun kapsamında çalışanların bir başka yere geçici görevlendirilmesi kanunun temel mantığına aykırıdır.

Sağlık Bakanlığı Yetki Sınırını Aşıyor

Teklifin 18. maddesi ile 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’nun ek 9. maddesinin 3. fıkrası değiştirilmekte, 9. fıkrası yeniden düzenlenmektedir. Maddede birlikte kullanılan hastanelerin, öğretim üyeleri ile iki yıl süreli sözleşme yapması ve bakanlık tarafından ek ödeme yapılabilmesi için hizmet sözleşmesi imzalanmasının şart olduğu, sözleşmelerde sunulacak hizmetin niteliği, performans hedefleri ve süresinin yer alacağı, mezuniyet öncesi ve sonrası eğitim ve bilimsel çalışmalara ilişkin yetki ve sorumlulukların belirtileceği düzenlenmektedir. Tıp fakültesi öğretim üyesi olan hekimlerin, Sağlık Bakanlığı ile imzalayacakları sözleşmenin içeriğinin sayılan şekilde belirlenmesi esasen Sağlık Bakanlığı’nın yetki alanında değildir. Akademisyen hekimler ile Sağlık Bakanlığı’nın mezuniyet öncesi ve sonrası tıp eğitiminin içeriğini belirleyen sözleşme yapacağına dair düzenleme, Sağlık Bakanlığı’nın Anayasa’dan almadığı bir yetkiyi kullanması ve akademinin özerkliğini korumakla yükümlü YÖK ile herhangi bir temasa dair hüküm içermemesi nedeniyle Anayasa’nın 6/3. maddesine aykırıdır. Teklif düzenlemenin gerekçesi de Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda sözü edilen 2021/5 sayılı esas ve 2023/109 sayılı kararına uygun değildir.”

Mehmet Ali Aydınlar:”Hayatımda Başarısızlığa Yer Olmadı!”

mehmet ali aydinlar

Mehmet Ali Aydınlar: “İstanbul’da bütün hastanelerin sahipleri ve yöneticileri doktordu, sadece ben doktor değildim. 1994 yılında ekonomik kriz yaşandı ve bizim hastanemiz o krizden başarıyla çıktı. Ardından müşavirlik mesleğini bıraktım ve Acıbadem’de devam ettim”

6-10 Aralık 2023 tarihleri arasında Antalya’da düzenlenen 13. OHSAD Sağlıkta Ortak Çözüm Toplantılarına katılan ve Dr. Reşat Bahat moderasyonunda düzenlenen oturumda yer alan Acıbadem Sağlık Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Ali Aydınlar, Dr.Bahat’ın sorularına şöyle yanıt verdi:

“Ben 1956 Malatya doğumluyum. Ortaokul ikinci sınıfta girdiğim parasız yatılı okulunu kazanarak orada okudum. Liseyi İstanbul Haydarpaşa Lisesinde parasız yatılı olarak okudum. Üniversitede işletme okudum ve aynı zamanda iki işte birden çalıştım; bir yandan muhasebe bürosunda çalışıyordum bir yandan mezun olduğum lisede etüt ağabeyliği yapıyordum. Öğrenciliğimden beri hayatımda başarısızlığa yer olmadı. Eğitim hayatında da iş hayatında da çok başarılı oldum. Askerlik dönüşünde kendime bir mali müşavirlik ofisi açtım ve İstanbul’un en iyi beş mali müşavirlik ofisi içinde yer almayı hedefledim ve başarılı da oldum. 30’dan fazla çalışanım vardı.

“Sadece Ben Doktor Değildim”

Kurumsal bir yapı oluşturmak istediğim bu dönemde, çoğu doktor 35 kişilik bir ekip Acıbadem Hastanesini kurmak için benden danışmanlık hizmeti almak istedi. Kabul ettim ve bu yapıdan %10 hisse aldım. 1991’de hastane faaliyete başladı. Ben müşavirliği devam ettim ve dönüp baktığımda hastane iflas etmek üzereydi. Başta ödediğim parayı kurtarmak için hastane çoğunluk hisselerini ve yönetimini satın aldım. İstanbul’da bütün hastanelerin sahipleri ve yöneticileri doktordu, sadece ben doktor değildim. 1994 yılında ekonomik kriz yaşandı ve bizim hastanemiz o krizden başarıyla çıktı. Ardından müşavirlik mesleğini bıraktım ve Acıbadem’de devam ettim. 

Mehmet Ali Aydınlar: “Hollanda, Makedonya, Sırbistan, Bulgaristan, Türkiye’de Acıbadem markası ile faaliyet gösteriyoruz. Hindistan’da farklı isimlerle 35 hastanemiz var, Malezya’da 17 hastanemiz var, Singapur’da 4 hastanemiz var, Çin’de Şanghay’da bir hastane bir de klinik zinciri var. Hong Kong da bir hastanemiz var”

Hindistan’da Farklı İsimlerle 35 Hastanemiz Var

Dünyanın birçok yerinde hastanelerinin olduğunu anımsatarak diğer ülkelerdeki kamu ilişkilerini, geri ödeme süreçlerini ve karlılık imkanlarını soran Dr. Reşat Bahat’a Mehmet Ali Aydınlar şöyle yanıt verdi:

Mehmet Ali Aydınlar: “2011 yılından bu yana yurtdışında faaliyet gösteriyorum. Hayatımın yarısı yurtdışında geçiyor, Türkiye’deki zamanımın yarısı da yurtdışı işleri ile geçiyor. Türkiye’de bir sabah uyandığınız zaman bir bakıyorsunuz ki kısmi anlaşma iptal olmuş! Ne Hollanda’da ne Hindistan’da böyle bir uygulamayla karşılaşmadım”

“Hollanda, Makedonya, Sırbistan, Bulgaristan, Türkiye’de Acıbadem markası ile faaliyet gösteriyoruz. Hindistan’da farklı isimlerle 35 hastanemiz var, Malezya’da 17 hastanemiz var, Singapur’da 4 hastanemiz var, Çin’de Şanghay’da bir hastane bir de klinik zinciri var. Hong Kong da bir hastanemiz var. En batıdan en doğuya kadar faaliyet gösteriyoruz. Türkiye’den farklı olarak bu ülkelerin hiçbirinde bir sabah uyandığınız zaman radikal bir yasal değişiklikle karşılaşmıyorsunuz. 2011 yılından bu yana yurtdışında faaliyet gösteriyorum. Hayatımın yarısı yurtdışında geçiyor, Türkiye’deki zamanımın yarısı da yurtdışı işleri ile geçiyor. Türkiye’de bir sabah uyandığınız zaman bir bakıyorsunuz ki kısmi anlaşma iptal olmuş! Ne Hollanda’da ne Hindistan’da böyle bir uygulamayla karşılaşmadım. Bir sabah bir kanun çıkıyor ve diyor ki mesela ‘mülkiyeti kendisine ait Üniversite hastanesi olunacak! Aksi taktirde iki sene içerisinde tıp fakültesini kapatırım’ diyor. Diğer ülkelerle önemli farkımız bu bence.

İkinci farklı konu denetim meselesi. Bir hastane kurarken inşaat aşamasından hizmet sunumuna kadar yerel-ulusal tüm kamu taraflarından izin alıyorsunuz ve denetleniyorsunuz. Diğer ülkelerde sağlık otoriteleri sadece hizmet çıktılarına bakıyor. Fakat bizde böyle değil! 

Mehmet Ali Aydınlar: “Bir sabah bir kanun çıkıyor ve mesela ‘mülkiyeti kendisine ait Üniversite hastanesi olunacak! Aksi taktirde iki sene içerisinde tıp fakültesini kapatırım’ diyor”

Bulgaristan’da SGK’nın Verdiği Rakamlarla Mevcudiyetimizi Koruyabiliyoruz

Bulgaristan’da bizdeki SGK gibi bir sistem var. Bütün nüfus sisteme dahil ve devlet ödeme yapıyor. Yüzde 5-10 miktarında küçük bir katılım payı ödeniyor. Biz Bulgaristan’da SGK’nın verdiği rakamlarla mevcudiyetimizi koruyabiliyoruz, makul bir kar elde edebiliyoruz. Bulgaristan’da kalp ve kanser tedavilerinin %7 sini Acıbadem olarak biz yapıyoruz. Hollanda’da ise tüm nüfus özel sağlık sigortası altında. Gelir durumuna göre kişilerin ve ailelerin özel sigortaları var. Teminat paketi var bir de!

Singapur’da ise herkes sağlık harcaması yapıyor. Devlet herkesin bu harcamasına katkıda bulunuyor. Devletin herhangi bir hastane ile anlaşması yok. Ülkelere göre değişkenlik gösteren bir yapı söz konusu. 

Singapur’da Birinci Basamak Kliniklerimiz Var

Makedonya kısmi anlaşma yapıyor; mesela kalp sağlığı ile ilgili anlaşma yapıyor diyelim ve verdiği para maliyetlerinizi karşılamaya yetiyor.

Sırbistan’da sadece özel sigorta ve nakit ödeme üzerinden dönen bir sistem var. Hindistan’da özel sağlık sigortası, cepten ödeme sistemi yürürlükte ve bunun yanı sıra ciddi oranda yabancı hasta var. 

Sağlık sektörü bütün dünyada devletler tarafından regüle ediliyor ama bizim kadar fazla değişikliğin, ani regülasyonların yapıldığı bir ülke görmedim. 

Mehmet Ali Aydınlar: “Singapur’da bizim birinci basamak kliniklerimiz var, öyle sanıyorum ki sayısı 50’nin üzerindedir, oranın Sağlık Bakanlığı ‘Sağlıklı Singapur’ adında bir program uyguluyor ve bunu teşvik ediyor. Aynı şekilde istersek biz Hollanda’da da aile hekimliği sistemi kurabiliyoruz ve kendi hekimlerimizi çalıştırabiliyoruz çünkü orada özel sektöre güven var”

Singapur’da bizim birinci basamak kliniklerimiz var, öyle sanıyorum ki sayısı 50’nin üzerindedir, oranın Sağlık Bakanlığı ‘Sağlıklı Singapur’ adında bir program uyguluyor ve bunu teşvik ediyor. Aynı şekilde istersek biz Hollanda’da da aile hekimliği sistemi kurabiliyoruz ve kendi hekimlerimizi çalıştırabiliyoruz çünkü orada özel sektöre güven var.”

Türkiye’de Grubumuzda Şu Anda 25.000 Kişi Çalışıyor

Reşat Bahat’ın “en çok neye sinirlenirsiniz” sorusuna Mehmet Ali Aydınlar şu yanıtı verdi: 

“Yanlış yapılan işe kızmam, fakat aptallıkla yapılan yanlışlara ve kötü niyete tahammül edemiyorum. Bunlar beni çok sinirlendiriyor. Eskiden daha agresiftim fakat artık Türkiye’de sinirlendiğim bir yönetici arkadaşım yok. 

İşimi çok severek yapıyorum, işim benim hobim. Çok çalışıyorum. Türkiye’de grubumuzda şu anda 25.000 kişi çalışıyor, aralarında en çok çalışan ben olabilirim. Bundan şikayetçi değilim. Daha sonra futbola ve basketbola tutkum var. 

Hindistan’da Hastanemize 4000 Yatak İlave Edeceğiz

Hindistan’da mevcut hastanemize 4000 yatak ilave edeceğiz. Dijital sağlık, uzaktan hizmet yatırımlarımız var. Fakat konvansiyonel tıp bence öncelikli olmaya devam edecek.

Hindistan’da büyük bir sağlık grubu Pandemi zamanında uzaktan sağlık hizmeti vermeye başladı. Şirketin değeri inanılmaz bir yükselişe geçti. Sağlıkta normalde böyle hızlı bir yükseliş görülmez. Aynı şekilde Singapur’daki bir başka girişim de aynı işi yapmaya başladı. Fakat Pandemidan sonra bunlar hızla gerilemeye başladı. Bu gruplar hala dijital iş yapıyorlar fakat yanına konvansiyonel hizmeti de eklediler.

Yoğun Bakımları Uzaktan Takip Etmek Mümkün

Yoğun bakımları uzaktan takip etmek mümkün veya evleri yoğun bakım haline getirip oradan takip etmek mümkün, bu ayrı bir şey ama ameliyatları mutlaka hastanede yapacaksınız. Pandemi sürecinde dijital satış kanalları inanılmaz yükselişteydi şimdi bakınız ne kadar geriye düştü. İnsanlar görmek, dokunmak, hissetmek istiyor. Buna göre alışveriş yapıyor.”

Fenerbahçe Sayfasını Kapattım

Mülakatın sonuna doğru, Reşat Bahat’ın Fenerbahçe yöneticiliği sorusu üzerine verdiği yanıtta Mehmet Ali Aydınlar şöyle konuştu: “Fenerbahçe taraftarıyım fakat yöneticilik sayfasını kapattım, orada olmak istemiyorum.”

Türkiye’nin İlk Enteral Beslenme Ürünleri Fabrikasını Açan Nestlé Health Science, Üretim Kapasitesini Artıyor

sedat ozturk 1

Nestlé Health Science Türkiye Genel Müdürü Sedat Öztürk:“Enteral beslenmenin Türkiye’deki varlığını güçlendirmeyi amaçlayan fabrikamızda, 2023 yılı için 6 bin 400 tonluk üretim hedefimize ulaştık. Faz 2 kapsamında gerçekleştireceğimiz kapasite artışı ile üretimimizi yaklaşık 2 kat artırarak 16 bin tona çıkarmayı planlıyoruz”

Malnütrisyon nedir? Kısaca anlatabilir misiniz?

Malnütrisyon, yetersiz beslenme, sindirim sorunları, metabolik bozukluklar veya kronik hastalıklar gibi çeşitli nedenlere bağlı olarak ortaya çıkabilen bir sağlık sorunudur. Vücut için gerekli olan önemli besin maddelerinin yetersiz alınması veya emiliminde sorunlar yaşanmasıyla ilişkili ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Bu sorunlardan en önemlileri; hastalıkta iyileşmeyi geciktirmesi, enfeksiyonlara eğilimi artırması, hastanede kalış süresini uzatması ve hatta ölüm oranlarını yükseltmesidir. Bu nedenle medikal beslenme, malnütrisyonu önlemek veya tedavi etmekte büyük önem taşır.

“Hastaneye yatan her beş hastadan birinin malnütrisyon riski altında olduğunu söyleyebiliriz. Geriatri hastalarında her üç hastadan birinde malnütrisyon riski gözlemlenirken kanser hastalarında ise her iki hastadan birinin malnütrisyon riski altında olduğu bilinmektedir”

Malnütrisyon ülkemizde ortalama nüfusun yüzde kaçında görülüyor?

Malnütrisyonun görülme sıklığı ile ilgili farklı çalışmalarda farklı oranlar elde edilmekle birlikte genel olarak hastaneye yatan her beş hastadan birinin malnütrisyon riski altında olduğunu söyleyebiliriz. Geriatri hastalarında her üç hastadan birinde malnütrisyon riski gözlemlenirken kanser hastalarında ise her iki hastadan birinin malnütrisyon riski altında olduğu bilinmektedir.

“Nestlé Health Science, Impact® markasıyla hem oral hem tüplü beslenme alanında standart beslenme ürünlerinin ötesinde immünonütrisyon yaklaşımını Türkiye ile tanıştıran firma oldu”

nestle logo1

Nestlé Health Science’ın ürün portföyüne ilişkin bilgi verebilir misiniz?

Nestlé Health Science, 2007 yılında malnütrisyonu olan hastaların ihtiyaçlarına yönelik enteral beslenme ürünlerini Türkiye’de hastaların kullanıma sunarak faaliyetlerine başladı. Nestlé Health Science, Impact® markasıyla hem oral hem tüplü beslenme alanında standart beslenme ürünlerinin ötesinde immünonütrisyon yaklaşımını Türkiye ile tanıştıran firma oldu. İlerleyen yıllarda yeni lansmanlar ile enteral beslenme ürün sayısını artırırken, 2020 yılında sağlıkta yerelleşme projesi kapsamında, Türkiye’nin ilk yerli enteral beslenme ürünleri olan Resource Junior® Fibre ve Resource® 2.0 Fibre ürünlerini hastaların kullanımına sundu.

Medikal beslenme alanındaki ürünlerimiz; özel tıbbi beslenme gerektiren, beslenme bozukluğu, kanser, travma, genel cerrahi, yoğun bakım ve nöroloji gibi kritik durumlarda kullanılmaktadır. Ürünlerimiz tedavi başarısını artırmakta, böylece sadece hastaların değil bakım sürecinde sorumluluk üstlenen hasta yakınlarının da hayat kalitesinin artmasında fayda sağlamaktadır. Vitaflo® iş birimimiz doğuştan gelen metabolik hastalıklara yönelik olarak hastaların yaşam süresini ve kalitesini etkileyen ürünleri bünyesinde bulundurmaktadır. Vitaflo®  iş birimimiz 3 yaş ve üzeri kronik böbrek hastaları için Renastep® ürünümüzü de 2023 Kasım ayı içerisinde Türk tıbbının hizmetine sunarak özellikle kronik böbrek hastası çocukların tedavilerine katkıda bulunmaktadır.

Bu ürünlerimizin yanı sıra Kasım 2018 tarihinden itibaren tüketici sağlığı alanındaki ürünlerimiz de kullanıma sunuldu. Metabolik sağlık, sindirim sistemi sağlığı ve takviye edici gıda alanlarında bilimsel bazlı beslenme çözümlerini OptiFibre®, Pure Encapsulations® ve Vital Proteins® markalarımızı Türkiye’de tüketicilerle buluşturuyoruz.

Nestle önemli bir yerelleşme adımı ile enteral beslenme ürünlerini Türkiye’de üretmeye başladı. Üretimlerinize, fabrikanıza ilişkin bilgi verebilir misiniz?

Türkiye’nin ilk enteral beslenme ürünleri fabrikasını 2022 yılında Bursa Karacabey’de açarak bu konuda da sektöre öncülük ettik.

Bu fabrikadan üreterek hastaların kullanımına sunulan ilk ürünümüz Resource Energy®  olmuştu. Devamında Resource® Protein, Resource® Diabet, Resource® 2.0, Resource® 2.0 Fibre, Resource Junior® ve Resource Junior® Fibre ürünlerimizde yerel üretime geçtik.

Enteral beslenmenin Türkiye’deki varlığını güçlendirmeyi amaçlayan fabrikamız, yıllık 9 bin ton üretim kapasitesi ile üretime başladı. 2023 yılı için 6 bin 400 tonluk üretim hedefimize ulaştık. Faz 2 kapsamında gerçekleştireceğimiz kapasite artışı ile üretimimizi yaklaşık 2 kat artırarak 16 bin tona çıkarmayı  planlıyoruz.

Nestlé Health Science Karacabey fabrikası yenilenebilir enerji kullanım alanında da örnek bir tesis oldu. Şu an üretim için gerekli enerji ihtiyacının yaklaşık yüzde 60’ı güneş enerjisinden karşılanıyor. Yeni panellerimizin de devreye girmesiyle üretim için gerekli enerjinin tamamı güneş enerjisinden elde edilecek.

Nestlé Health Science Türkiye olarak halihazırda üretimini yaptığımız ürünlerin yerlilik oranını yüzde 80’e yükselttik. Orta vadede kullanılan hammaddelerin tamamının yerel kaynaklardan temin edilmesini hedefliyoruz. İlerleyen dönemde ihracata başlamak ve yıllar içinde Türkiye’nin ihracatına ivme kazandırmak da planlarımız arasında yer alıyor.

Malnütrisyonu önlemek ve bu konuda farkındalık yaratmak adına Nestlé olarak nasıl bir rol üstleniyorsunuz? Kampanyalarınızı anlatabilir misiniz?

Bilimsel platformlarda kongre ve sempozyumlarda farkındalığı artırıcı çalışmalarımız devam ediyor. Hasta ve hasta yakınlarını doğru bilgilendirmek üzere tedavi alanlarında bilinçlendirme kampanyaları düzenliyoruz. kanserdebeslenmem.com websitesinde kanser hastalarının ihtiyacı olan bilgileri sunmaktayız. Ayrıca Serabral Palsi için hasta ve hasta yakınlarının farkındalığını ve bilgi düzeyini artırma amacıyla çalışmalarımız var.

Fenilketonüri hastalarına yönelik www.vitadostum.com.tr’de bilgilendirmenin yanı sıra bu hastalar için düşük proteinli tarifleri paylaşarak hasta ve hasta yakınlarına destek olmaya çalışıyoruz.

Tüketici sağlığında da önleyici beslenme alanındaki markalarımızı, sağlık profesyonelleri ve tüketicilerimiz ile buluşturuyoruz. Örneğin bu yıl vitamin, mineral ve takviye edici gıda markamız Pure Encapsulations® ile sağlık profesyonellerine yönelik kapsamlı ve ses getiren bir bilim zirvesi düzenleyerek bu alanda bir ilki gerçekleştirdik.

Nestlé Health Science Türkiye Genel Müdürü Sedat Öztürk Hakkında:

Marmara Üniversitesi İşletme Bölümündeki lisans eğitimimi 1991 yılında tamamladıktan sonra satış temsilcisi olarak başladığı ilaç endüstrisinde 1994-2007 yılları arasında dünyanın önde gelen global ilaç firmalarında satış ve pazarlama alanında farklı pozisyonlarda görev aldı. Nestlé Health Science Türkiye’deki kariyerine ise 2007 yılında Ulusal Satış Müdürü olarak başladı. 2018 yılında Satış Grup Müdürlüğü, 2020 yılında medikal beslenme iş birimi liderliği ile kariyerine devam etti. Öztürk, halen Nestlé Health Science Türkiye Genel Müdürü olarak görev yapmakta.

“Bizi Bu Finansman Dar Boğazından Kurtarın!”

banu kucukel

Banu Küçükel: “İlk önce bizi bu finansman dar boğazından kurtarın, elbette kamu maliyetini düşüneceğiz ama farklı fonlarla bizim özel sektörün önünü açmamızı rica ediyorum. 4 milyar doların üzerinde sağlık ihracatı yapan bir sektörüz”

Banu Küçükel: “Çok paydaşlı ekosistem kurgulamalıyız. Bu ekosistemde kişinin doğduğu günden itibaren sağlıklı kalmasının parametrelerini oluşturacak, yaşlılığında evde bakımını sağlayacak bir sistemi konuşurken şu andaki konvansiyonel tababeti yeniden şekillendirmek zorundayız”

Türkiye odalar ve Borsalar birliği (TOBB) Sağlık Sektörü Meclisi Başkanı ve Güven Sağlık Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Banu Küçükel, 6-10 Aralık 2023 tarihleri arasında Antalya’da düzenlenen 13. OHSAD Sağlıkta Ortak Çözüm Toplantılarında şunları kaydetti:

“Pandemi sonrası her sektörde olduğu gibi sağlıkta da öncelikler ve eğilimler değişti. Bu iklim, bizim iş yapış biçimimizi kökten değiştirdi. Bugün, yani 7 Aralık 2023’te ayda 99 dolara üyelik yaparak, bütün tetkiklerinizi yapan robot doktorlarla gözümüzü açtık. Güncel durum bu iken bizler kurumlarımızın kan kaybını önlemek için, enflasyondan etkilenmeyecek fiyatlama için, adil bir denetleme, planlama ile ilgili günlerimizi geçiriyoruz.

Teknoloji Şirketlerine Taşeron mu Olacağız?

Burada unutmamamız gereken bir şey var, biz sağlık liderleri olarak zamanımızı günlük problemlerle harcarken teknokratlarınız, bürokratlarımız mahkeme kararlarına uyumlanmaya çalışırken, yönetmelikleri uygulamaya çalışırken biz hangi fırsatları kaçırıyoruz? Buna biraz kafa yormak istiyorum. Acaba bizim fırsat maliyetlerimiz yarın da küçülmek mi olacak, teknoloji şirketlerine taşeron olmak mı olacak ya da bazılarımızın kökten yok olup gitmesine mi neden olacak?

Çok Paydaşlı Ekosistem Kurgulamalıyız

Geleceğe hazırlanmak tek bir kurumun, tek bir sektörün altından kalkamayacağı kadar derin ve geniş bir yelpazeye sahiptir. Çok paydaşlı ekosistem kurgulamalıyız. Bu ekosistemde kişinin doğduğu günden itibaren sağlıklı kalmasının parametrelerini oluşturacak, yaşlılığında evde bakımını sağlayacak bir sistemi konuşurken şu andaki konvansiyonel tababeti yeniden şekillendirmek zorundayız. Bu kadar geniş bir yelpaze ki sağlıklı tarımdan iklimden başlayarak sağlıklı çevreyi ele alan bir konu. Biz bu geleceğin sağlığını etiğini, hukukunu ve denetleme parametlerini konuşmaya başlamalıyız.

Bizi Bu Finansman Dar Boğazından Kurtarın

İlk önce bizi bu finansman dar boğazından kurtarın, elbette kamu maliyetini düşüneceğiz ama farklı fonlarla bizim özel sektörün önünü açmamızı rica ediyorum. 4 milyar doların üzerinde sağlık ihracatı yapan bir sektörüz. Özel sektör bu dinamik haliyle ülkemizi yarınlara hazırlayacak bilgiye tecrübeye sahiptir. Ama önümüzün açılması ve günlük problemlerden arındırılmamız gerekiyor. 

Sağlık Reformuna İhtiyacımız Var

Banu Küçükel: “Bütünleşik bir sağlık planına, sağlık reformuna ihtiyacımız var. Bu reformu demokratik bir ortamda yapılandırırsak memlekete faydası olacaktır. Kamu üniversite ayrımı gözetmeksizin ama sosyal devlet anlayışını önceleyerek Hastaneler Kanunu ile başlamak durumundayız. Bu planda maliyet tabanlı kaliteyi önceleyen, enflasyondan koruyan, yeni finansman modelleri ile bu planı kurgulamalıyız”

Bütünleşik bir sağlık planına, sağlık reformuna ihtiyacımız var. Bu reformu demokratik bir ortamda yapılandırırsak memlekete faydası olacaktır. Kamu üniversite ayrımı gözetmeksizin ama sosyal devlet anlayışını önceleyerek hastaneler kanunu ile başlamak durumundayız. Bu planda maliyet tabanlı kaliteyi önceleyen enflasyondan koruyan yeni finansman modelleri ile bu planı kurgulamalıyız. Bu planda sağlık iş gücünü yetiştirme ve tutundurma metodolojileri, yeni jenerasyon tıp eğitimi ve gittikçe ağırlığı artacak uzman sağlık personelinin eğitimleri, üniversite özerkliği, özel üniversiteler, dijital sağlık konumlanması ve sanal hastanecilik, dijital tabanlı evde bakım, yaşlı bakım sigortacılığı, koruyucu sağlık, ilaç endüstrisi yer almalıdır.”

“SUT Fiyatı Bizim İçin Hayati Önem Taşıyor”

resat bahat

Reşat Bahat: “Sağlık turizmi, Türkiye’deki hastanelerin ancak yüzde 20’sinin yapabildiği bir şey. Örneğin ben Kastamonu’ya, Çankırı’ya, Çorum’a vatandaşı zor götürüyorum sağlık turistini nasıl götürebilirim? Biz SUT fiyatını belirlerken bizim sağlık turizminden elde edeceğimiz karı SUT fiyatından düşmemiz mi gerekiyor?”

13. OHSAD Sağlıkta Ortak Çözüm Toplantıları, 6-10 Aralık 2023 tarihleri arasında Antalya’da düzenlendi. Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği (OHSAD) Başkanı Dr. Reşat Bahat açılış konuşmasında şunları kaydetti:

“Sağlık turizmini yoğun şekilde yaptığımız hastanelerimize Türk hasta geldiği zaman, ‘Bu hastaya nasıl ceza yemeden bakarız’ diye inanın elimiz ayağımıza dolaşıyor. Özel hastaneler olarak bizlerin her yaptığı iş ceza alabiliyor. Öyle sanıyorum ki Sayıştay’ın SUT Sözleşmesini incelemek dışında bir işi yok; muhtemelen sadece SUT’u incelerken ülkemizde dediği yapılıyor.

Reşat Bahat: “Özel hastaneler olarak bizlerin her yaptığı iş ceza alabiliyor. Öyle sanıyorum ki Sayıştay’ın SUT Sözleşmesini incelemek dışında bir işi yok; muhtemelen sadece SUT’u incelerken ülkemizde dediği yapılıyor”

Bir anımı anlatmak isterim; Çapa Tıp Fakültesinde okuduğum yıllarda biyokimya sınavından sınıfımızın %90’ı kalmıştı ve dekanlık toplanarak bir metin yayımlamıştı. Bir öğrenci grubunun %90’ı bir sınavda kaldıysa orada öğrencilerin bilgisinden ziyade hocaların öğretim seviyeleri ya da sınavın sorgulanması gerekir, o nedenle sınavın tekrar edilmesine karar verildiğini açıklamıştı. Bir sonraki sınavda sınıfın %80’i geçmişti. Bugüne uyarlamam gerekirse, bakanlık bir yönetmelik hazırlıyor ve bunun %95 uygulamıyor ve hiç kendini sorgulamıyor.

Reşat Bahat: “SGK şunu da diyebilir: Biz sadece reçetenizi ödüyoruz, bizim size ihtiyacımız yok. Ama öyle olmuyor, bize ihtiyaç var, bize ihtiyaç olduğunu bütün dünya gördü. Nasıl hayat kurtardığımızı da pandemide herkes gördü”

Asgari ücret artışının altında bir SUT güncellemesi hemen yapılmazsa bizim değil kar etmek SGK’ya prim borcu ödeyecek kadar bile paramız yok. Sağlık turizmi, Türkiye’deki hastanelerin ancak yüzde 20’sinin yapabildiği bir şey. Örneğin ben Kastamonu’ya, Çankırı’ya, Çorum’a vatandaşı zor götürüyorum sağlık turistini nasıl götürebilirim? Biz SUT fiyatını belirlerken bizim sağlık turizminden elde edeceğimiz karı SUT fiyatından düşmemiz mi gerekiyor? SUT fiyatı bizim için hayati önem taşıyor. SGK şunu da diyebilir: Biz sadece reçetenizi ödüyoruz, bizim size ihtiyacımız yok. Ama öyle olmuyor, bize ihtiyaç var, bize ihtiyaç olduğunu bütün dünya gördü. Nasıl hayat kurtardığımızı da pandemide herkes gördü.

‘Özel Sektör Covid-19 Yataklarını Hızlı Artırsın’

Sayın Sağlık Bakanı Çam Sakura Hastanesinde, Pandemi sürecinde ‘özel sektör Covid-19 yataklarını hızlı arttırsın’ dedi. Sayın bakana ‘yatakları arttıralım fakat Pandemi bittiğinde ne olacak?’ diye sordum. ‘Bunu çözeriz’ dedi. Bizler o dönemde metrekare artırmadan yatak artışlarını yaptık. Cihazları da aldık, hastalara da baktık. Sonuçta bize yatak ilave edilmedi. Devlet olmanın birinci şartı sözünü tutmaktır. Ben o yatakları arkadaşlarım adına istiyorum.

2008 yılından itibaren biz bir tek doktor kadrosu almışız, 565 özel hastaneye 15 yıldır sadece doktor kadrosu verilmiş. SBSHGM o bizi davet etti ve denetim yönetmeliğini değiştireceklerini ve haber vererek yılda bir denetim yapacaklarını ifade etti. Bu bir devrim, teşekkür ediyoruz.

Benim de bir Hastanem Cezalı

Reşat Bahat: “SGK sözleşmeye esas ceza yazabiliyorken Sağlık Bakanlığı da idari para cezası yazabiliyor. Üçüncü cezada da hizmet durdurma cezası var. Benim de bir hastanem ayın 22’sinde poliklinik hizmeti veremeyecek”

Fakat Yönetmelikte, ‘İşlenilen kusurun SGK tarafından cezası verilmişse Sağlık Bakanlığı tarafından ikinci bir ceza verilmez’ şeklinde bir madde var ve bu kaldırılmış. SGK sözleşmeye esas ceza yazabiliyorken Sağlık Bakanlığı da idari para cezası yazabiliyor. Üçüncü cezada da hizmet durdurma cezası var. Benim de bir hastanem ayın 22’sinde poliklinik hizmeti veremeyecek. Cezalandırarak, hastaneleri kapatarak bizleri yönetmenin doğru olmadığını düşünüyorum.

Bize yatak vermezseniz, cihaz vermezseniz, ruhsat vermezseniz sağlık turizminde 20 milyar doları nasıl kazanacağız? Bunu vermediğiniz zaman bir sürü işlem apartman dairelerinde yapılıyor. Kural koymadığınız zaman piyasa kuralsız şekilde yolunu buluyor. Biz kuralların olduğu ve uygulandığı bir sektör olmak istiyoruz.”

“Acil Tıp, Yoğun Bakım Yan Dalı olarak Kabul Edilmemeli!”

Acil tıp ana dalına yoğun bakım yan dal uzmanlık sınavına girme hakkı verilmesi konusunda yapılan düzenlemenin TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda kabul edilmesi, yoğun bakım uzmanları dernekleri tarafından tepkiyle karşılandı. 

Türk Yoğun Bakım Uzmanları Derneği (TÜYUD) tarafından açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“Yoğun bakım 2002 yılında tüzük ile, en nihayetinde 2011 yılında ise kanun ile 6 ana dal üzerine bir yan dal uzmanlık alanı olarak kabul edilmiştir. Çok sayıda ana dal ile ilgili olması nedeni ile pratikte eğitim ve hizmet sunumunda Sağlık Bakanlığı’na ve TUK’a çok kez ilettiğimiz karmaşa ve sorunlar mevcuttur. Süreç içerisinde yoğun bakım alanı üzerinde başka branşlarda örneği olmayan ölçüde sürekli farklı talepler ve müdahaleler olmuştur. Bu nedenlerle, zaman içerisinde yoğun bakımın tercihi, mesleki tatmin ve çalışma şartları olumsuz yönde etkilenmeye başlamıştır.

Yoğun Bakımın Sorunları

Yaşadığımız sorunlardan bazıları yoğun bakım uzmanının görev tanımının olmaması, yoğun bakım uzmanlarına üçüncü basamak yoğun bakım ünitelerinde görev verilmemesi, ya da tek başına her gün icapçı olarak görev verilmesi, özel hastanelerde yoğun bakım yan dalı için kadro verilmemesi, yan dal uzmanı olunması nedeni ile gerek özel, gerek kamu hastanelerinde ana dalında da kadro verilmemesi ve çalıştırılmaması, yan dal uzmanı olunmasına rağmen yoğun bakım üniteleri olan diğer ana dallardan farkın olmaması, diğer yan dallar için olan teşviklerden yararlanamamasıdır. Ülkemizde yoğun bakım branşının tanımı, hastanelerde yoğun bakım ünitelerinin çeşitliliği ve yapılanması, yoğun bakım uzmanının görev, yetki, sorumlulukları netleşmeden ve mevcut sorunlar çözülmeden acele yapılan değişimler olumlu sonuç vermeyecek, sorunların boyutunu artıracaktır.

TÜYUD: “Yoğun bakım alanına yedinci ve daha fazla ana dalın katılımı sakıncalıdır, hatta mevcut sayı da azaltılmalıdır; eğer sayının artması söz konusu olursa da ileride protokollü eğitimin sürdürülmesi mümkün olamayaktır”

Acil Tıbbının Geleceği Söz Konusu

Öncelikle, bu tavsiye kararının salt eğitim hakkı ve sınava girerek yoğun bakım uzmanı olanlar ile sınırlı olmayıp tüm acil uzmanları ve acil tıbbının geleceğini ilgilendirdiği unutulmamalıdır. Değerli acil tıp hekimlerinin yoğun bakım branşının mevcut sorunları ve dolayısıyla kendilerini bekleyen hususlar konularında doğru bilgilendirilmelerinin hakları olduğunu, sadece yoğun bakım değil kendi uzmanlık alanları olan acil tıp hakkında da acele ile alınmış mevcut tavsiye kararı konusunda temkinli olmalarının kendi uzmanlık alanları açısından daha uygun olacağına inanıyoruz.

Yoğun Bakım Ünitelerinin Sayısı Artacak

Bu karar sonucunda; eğitim sonunda yoğun bakım uzmanı olunması yedinci ana dalın protokole dahil olması anlamına gelmektedir. Kanun ile altı ana dal üzerine kurulan yoğun bakım yan dalına yedinci ana dalın eklenmesi ancak kanun ile olabilir. Bu nedenle yeni yasal süreçler olabilecek ve alınan uzmanlığın geçerliliği tartışmalı hale gelebilecektir.

Acillerde 3. basamak yoğun bakım üniteleri kurulması anlamına gelebilir ki bu durum Ülkemiz hastanelerinde fazla çeşitte olan yoğun bakım ünitelerinin sayısını artıracak, bu üniteler de dolacak ve gelinen durum hasta yatışlarını düzeltmekten çok, hastaların hangi yoğun bakıma yatırılacağı yönünde kargaşayı ve bakım hastalarının birikmelerini artıracaktır. Zira Ülkemizdeki temel sorun yoğun bakım yatak sayısının az olması değil (tam tersi Ülkemiz yoğun bakım yatak sayısı yönünden dünyada birinci sıradadır), bakım hastalarının sadece aciller değil, yoğun bakım ünitelerinde de birikmesidir.

TÜYUD: “Acil tıp uzmanları ve asistanları diğer altı ana dal hekimleri gibi, yoğun bakım uzmanı olmasalar da yoğun bakım ünitelerinde görevlendirilecekler ve nöbet tutacaklardır. Bu da acil tıp hekimi meslektaşlarımızda motivasyon kaybı, ek iş yüküne yol açacak; zaten kadrolarının neredeyse üçte biri boş kalan acil tıp uzmanlık alanının tercih edilmemesine yol açacaktır”

Acil Tıp Uzman Sayısı Yetersiz

Ayrıca mevzuata göre yoğun bakım uzmanı olmayan ünitelerde, gerektiğinde ilgili 6 ana dalın uzmanları hasta bakım ve tedavi sorumluluğunu üstlenmektedir. Acil tıp uzman ve araştırma görevlisi sayılarının da yetersizliği, bu nedenle pratisyen hekimlerin acil servislerde görevlendirildikleri gerçeği ortada iken acil tıp uzmanları ve asistanları diğer altı ana dal hekimleri gibi, yoğun bakım uzmanı olmasalar da yoğun bakım ünitelerinde görevlendirilecekler ve nöbet tutacaklardır. Bu da acil tıp hekimi meslektaşlarımızda motivasyon kaybı, ek iş yüküne yol açacak; zaten kadrolarının neredeyse üçte biri boş kalan acil tıp uzmanlık alanının tercih edilmemesine yol açacak, acil tıp hekimi sayısı ve hasta bakım niteliği azalacak, acil tıp hekimi meslektaşlarımızı başka bir sorun ile yüz yüze bırakacaktır.

Acil Tıp Derneklerine Çağrımız

Acil tıp derneklerine çağrımız yoğun bakım sürecinde 20 yıldan itibaren yaşanan ve birçoğu çözülemeyen sorunlar var iken kendi camialarını da bu sorunlara dahil etmemeleri, hala sorunlarını çözmeye çalışan yakın temasta çalıştıkları bir branşa ve meslektaşlarına yeni bir müdahale ile zarar vermemeleri, camiamızın motivasyonunu kırmamaları ve düzenini yeni oluşturmakta olan yoğun bakım alanının gelişimini engellememeleri, yoğun bakım dernekleri ile yakın ilişkilerde çalışarak mevcut sorunlara çözüm arayışına gitmeleridir.

Derneğimiz, acil tıp branşından bağımsız olarak, yoğun bakım alanına yedinci ve daha fazla ana dalın katılımının sakıncalı olduğu, hatta mevcut sayının da azaltılması gerektiği; eğer sayının artması söz konusu olursa da ileride protokollü eğitimin sürdürülmesinin mümkün olamayacağı, yoğun bakım branşında majör kararlar alınmadan önce mevcut sorunların paydaşlarla değerlendirilmesi ve Ülkemiz menfaati için en doğru kararın alınması görüşündedir.”

TYBD: “Yoğun bakım yan dal sınavına girişte ana dal zorunlu hizmetinin tamamlanmış olma koşulu; başvuruları azaltan en önemli nedenler arasında yer almaktadır. Yoğun bakım yan dal sınavına girişte ve yan dal eğitimine başlangıçta ana dal zorunlu hizmeti koşulu tamamen kaldırılmalıdır”

Hizmet Sunumunda Yeni Kriz Yaratma Potansiyeli

Türk Yoğun Bakım Derneği tarafından yapılan açıklamada ise şu ifadeler yer aldı:

“Doğaları gereği en zorlu hizmet alanları olan Yoğun Bakımlar ve Acil Servisler hassas yapısal ve işlevsel tasarım, net tanımlanmış görev tanımları ve yoğun eşgüdüme gereksinim gösterirler. Her iki sağlık hizmet alanı da ciddi sorunlarına karşın yoğun emek harcayarak artı değer üretmeye çalışmaktadırlar. Her iki alanda da çalışan sayısının ve koşullarının yetersizliği ortada iken, TUK tarafından alınmış olan tavsiye kararı ve sonrasında gerçekleşebilecek süreç; yoğun bakımların gereksinim duyduğu insan kaynağı sorununu çözemeyeceği gibi, acil sağlık hizmetlerinin sunumunda da yeni bir kriz yaratma potansiyeline sahip olabilir. Bu iki sağlık hizmet sunum alanlarının tam tersi yüksek oranda eşgüdümle çalışır, insan kaynağı ve özlük hakları olarak özetlenebilecek konularda desteklendikleri alanlar olmaları gerektiğini düşünmekteyiz.

Söz edilen branştan bağımsız olarak ilkesel düzeyde yaptığımız değerlendirmede; asıl sorunun yeni ana dal ya da dallara  yoğun bakım yan dal uzmanlık sınavına  giriş hakkının verilmesiyle çözülemeyeceğini, üstüne yeni belgelendirmeler yoluna gidilmesinin de yetersiz olduğu söylenen mevcut durumu daha da olumsuz etkileyeceği ve karmaşık hale getireceğinden duyduğumuz kaygıyı dile getirmek isteriz.

TYBD: “Yoğun bakım yan dal eğitimine başvurunun azalmasının tanımlanması, analiz edilmesi, çözüm önerilerinin oluşturulması açısından öncelikli olarak paydaş ana dal dernek temsilcilerinin görüşünün alınmasının sonsuz yararına inanmaktayız”

Ana Dal Zorunlu Hizmeti Koşulu Kaldırılmalıdır

Yoğun bakım yan dal sınavına girişte ana dal zorunlu hizmetinin tamamlanmış olma koşulu; başvuruları azaltan en önemli nedenler arasında yer almaktadır. Yoğun bakım yan dal sınavına girişte ve yan dal eğitimine başlangıçta ana dal zorunlu hizmeti koşulu tamamen kaldırılmalıdır. Zorunlu hizmete atanan yoğun bakım uzmanları sadece 3. basamak yoğun bakımlarda görevlendirilmelidir. Yoğun bakım uzmanlarının özlük haklarında iyileştirmeye gidilmelidir. Yoğun bakım yan dal eğitimine başvurunun azalmasının tanımlanması, analiz edilmesi, çözüm önerilerinin oluşturulması açısından öncelikli olarak paydaş ana dal dernek temsilcilerinin görüşünün alınmasının sonsuz yararına inanmaktayız.”

“Fiziki Yanı Sıra Sanal Hastaneleri Yönettiğinizi Hayal Ediyorum”

suayip birinci

Dr. Şuayip Birinci: “Hastane patronlarının var olan hastane yatakları gibi sanal hastane yataklarının da olduğunu; dünyanın çeşitli ülkelerinde hasta takip edebildiğini, 4000 tane fiziki yanı sıra 40.000 tane sanal yataklı hastaneleri yönettiğini hayal ediyorum”

Sağlık Bakanlığı Bakan Yardımcısı Dr. Şuayip Birinci, 6-10 Aralık 2023 tarihleri arasında Antalya’da düzenlenen 13. OHSAD Sağlıkta Ortak Çözüm Toplantılarında şunları kaydetti:

“Dünyanın yüzde 3 buçuğu, Avrupa’nın % 15’i ve Türkiye’nin %7’si göçmen. Çok hareketli bir dünya var. Sorunlar ortak. Sadece Türkiye’nin sorunlarını odaklanarak sağlık problemlerini çözemeyecek bir hale geldik. Bu bütün dünyanın sorunu. Çok hızlı yaşlanıyoruz kentsel nüfus artıyor ve yaşam biçimi değişiyor hareketsiz bir dünyanın oluşturduğu sağlık riskleri hepimizin önünde büyük bir problem olarak duruyor.

Kronik Hastalığı Yönetmeliyiz

1955’te toplam nüfusun %25’i kentlerde yaşarken bugün Türkiye’de %77’si kentlerde yaşıyor. 2050 yılında bütün dünyanın %70’i kentlerde yaşayacak. Bunun oluşturduğu çok ciddi riskler var. OECD ülkelerinde her bir kronik hastalığın sağlık maliyetini iki katına çıkardığını ve hekim ihtiyacını %50 artırdığını görüyoruz. Türkiye rakamlarına baktığımızda, bir kronik hastanın maliyeti, kronik hastalığı olmayan insana göre maliyeti yüzde 2.8 artırmaktadır. 4 kronik hastalığı ve üstünde olanların maliyeti 10 kat artırdığını ve aslında kronik hastalığı yönetmediğimiz sürece sağlığın geleceğini yönetmeye hazırlık yaptığımızı söyleyemeyiz.

Ülkemizde Obezite %29 Oranında

Dr. Şuayip Birinci “Dünyadaki ölümlerin %74’ü kronik hastalıklar sebebiyle meydana gelmektedir ve özellikle kardiyovasküler riskler %43 oranındadır. Son on yılda diyabete bağlı ölümler %70’ten fazla artmıştır. Hastayı merkeze alarak hekim ile hasta arasındaki bilgi asimetrisini azaltmamız ve hastayı güçlendirmemiz gerekmektedir”

Bugün ülkemizde obezite %29 oranında ve OECD ülkeleri içerisinde 6. sıradayız. Bunun getirdiği riskler 30 yıl içerisinde Türkiye için 10 trilyon liranın üzerinde bir maliyet demektir. 

Dünyadaki ölümlerin %74’ü kronik hastalıklar sebebiyle meydana gelmektedir ve özellikle kardiyovasküler riskler %43 oranındadır. Son on yılda diyabete bağlı ölümler %70’ten fazla artmıştır. Böyle bir tabloda hem hastaya hem de sağlıklı yaşamaya yönelik çalışmalara yoğunlaşmalıyız. Hastayı merkeze alarak hekim ile hasta arasındaki bilgi asimetrisini azaltmamız ve hastayı güçlendirmemiz gerekmektedir. 

Sanal Yataklı Hastaneleri Yönetmek

Dr. Şuayip Birinci: “Sağlıkta verinin bu denli artışı kronik hastaların ömrünün ve yaşlılık süresinin uzaması nedeniyle hastalıkların çok yakından takip edilmesini gerektiriyor. Bu kadar teknolojik imkan varken sadece hekimlerin ve sağlık profesyonellerinin bu gücü karşılayamayacağı hepimizin ortak kabulüdür”

Sağlıkta yaşanan bu yeni paradigma değişikliğinde dijitalleşme çok önemli yer tutuyor. Son yıllarda yüz yüze konsültasyonları, muayeneleri %15 azalttığını ve tele muayeneleri %165 arttığını görüyoruz. Sağlıkta verinin bu denli artışı kronik hastaların ömrünün ve yaşlılık süresinin uzaması nedeniyle hastalıkların çok yakından takip edilmesini gerektiriyor. Bu kadar teknolojik imkan varken sadece hekimlerin ve sağlık profesyonellerinin bu gücü karşılayamayacağı hepimizin ortak kabulüdür. Teknolojiyi sağlık sisteminin içine entegre ederek bunu da sadece Türkiye için değil bütün dünyanın sağlığı için bizim ülkemiz adına değere dönüştürmek ve ülkemizi sağlık alanında dikey bir büyüme alanı olarak konumlayarak dünyanın hizmetine sunmalıyız.

Buradaki hastane patronlarının var olan hastane yatakları gibi sanal hastane yataklarının da olduğunu; dünyanın çeşitli ülkelerinde hasta takip edebildiğini, 4000 tane fiziki yanı sıra 40.000 tane sanal yataklı hastaneleri yönettiğini hayal ediyorum. Hastayı ve hasta deneyimini merkezi koyduğunuz zaman değer bazlı bir modele geçmemiz gerektiğini ve işini iyi yapan insanların her yerde daha fazla para kazanması gerektiğini düşünüyorum.”

Sağlık Bakanlığında Kaç Kadın Genel Müdürümüz Var?

sema ramazanoglu

Dr. Sema Ramazanoğlu: “Günümüzde Sağlık Bakanlığına baktığımızda kaç kadın genel müdürümüz var? Oysa bir hastaneye baktığımızda %50 oranında kadın doktorlar çalışıyorlar. Aynı tıp fakültesinden mezun olmalarına karşın Başhekim olamıyorlar, il sağlık müdürü olamıyorlar, bakanlık bürokrasisinde yeterince yer alamıyorlar”

Dr. Sema Ramazanoğlu: “Kadınlar için hala cam tavanlar, cam duvarlar var. Ümit ediyorum ki gelişen Türkiye’de TBMM’de ve tüm sektörleri yönetim kadrolarında, karar alma mekanizmalarında kadınların da varlığı temsiliyeti erkeklerle eş oranda artar”

T.C. Cumhurbaşkanlığı Sağlık ve Gıda Politikaları Kurulu Üyesi Dr. Sema Ramazanoğlu, 6-10 Aralık 2023 tarihleri arasında Antalya’da düzenlenen 13. OHSAD Sağlıkta Ortak Çözüm Toplantılarında şunları kaydetti:

“Cinsiyet anlamında azınlık olmanın psikolojisini birçok ortamda özellikle de siyasette yaşamış bir kişiyim. Sağlık ortamında da aynı dağılımı görmekten üzüntü duydum. 5 Aralık 1934 kadınlara seçme ve seçilme hakkının verildiği özel bir gün. Üzerinden 89 yıl geçti. TBMM’de bugün kadın temsili %30’lara yaklaşmış vaziyette ve bu bizim için bir gurur kaynağı. 

Kız Öğrenciler Tıp Fakültelerine 1921’de Kabul Edildi

Kadınların sağlık çalışanı olarak varlık göstermesi çok kolay elde edilmiş bir hak değil! 1914 yılında bir kadın tıp fakülteside okumak istediğini söylüyor ve zamanın Mekteb-i Tıbbiye-i Şahanesinde reddediliyor. O Hatice Safiye Ali Hanım ki kendisi ülkemizin ilk kadın doktorumuzdur, 1914’te tıp okumak için Almanya’ya gidiyor, 1921’de Türkiye’ye dönüyor. Aynı yıl tıp fakültesine kız öğrenciler kabul edilmeye başlıyor. İlk mezunlarını 1927 yılında veriyor fakülte ve kız mezunların çalışmaya başlaması tartışmaların ardından 3 yıl sonra mümkün olabiliyor. Tüm bunlar mücadeleler ile elde edilmiş sonuçlardır.

Kadınlar neden Başhekim olamıyor?

Günümüzde Sağlık Bakanlığına baktığımızda kaç kadın genel müdürümüz var?  Oysa bir hastaneye baktığımızda %50 oranında kadın doktorlar çalışıyorlar. Aynı tıp fakültesinden mezun olmalarına karşın Başhekim olamıyorlar, il sağlık müdürü olamıyorlar, bakanlık bürokrasisinde yeterince yer alamıyorlar. Kadınlar için hala cam tavanlar, cam duvarlar var. Ümit ediyorum ki gelişen Türkiye’de TBMM’de ve tüm sektörleri yönetim kadrolarında, karar alma mekanizmalarında kadınların da varlığı temsiliyeti erkeklerle eş oranda artar.”

Önümüzdeki 4 Yıllık Kalkınma Planında Neler Var?

“Birinci basamak sağlık tesislerinin sağlığın korunması ve geliştirilmesindeki rolü güçlendirilecek, hizmet basamakları içerisinde öncelikle kullanımı sağlanacak, basamaklar arası etkileşim geliştirilecektir”

Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı tarafından 2024-2028 dönemi için hazırlanan 12. Kalkınma Planı (2024-2028), 1 Kasım’da Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Raporda şu bilgiler yer aldı:

“Sağlıklı yaşam tarzı teşvik edilerek bulaşıcı olmayan hastalık risklerine karşı koruyucu sağlık hizmetleri güçlendirilecektir. Sağlıklı alışkanlıkları ve yaşam tarzlarını teşvik etmek sağlık konusunda farkındalığı ve okuryazarlığı artırmak için çaba gösterilecektir. Kurumlar iklim değişikliğinin sağlık üzerindeki etkisini ele almak için iş birliği yapacaktır Çok paydaşlı sağlık sorumluluğu modellerinin geliştirilmesi sağlık sonuçlarının iyileştirilmesini amaçlamaktadır Bulaşıcı olmayan hastalık risklerini azaltmak için kanser de dahil olmak üzere tarama programları yaygınlaştırılacaktır. Ergen sağlığı hizmetlerinin yanı sıra kadın çocuk ve üreme sağlığına yönelik hizmetler güçlendirilecektir. Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp uygulamaları güvenli kullanım için standartlaştırılacaktır. Yeni mekanizmalar gıda takviyeleri ve bitkisel ürünlerin güvenli bir şekilde tedarik edilmesini sağlayacaktır.

Nadir Hastalıklar Yönetimi

Özel gereksinimi ve nadir hastalığı olan bireylere sunulan sağlık hizmetlerinin kapasitesi güçlendirilecektir. Nadir hastalıkların erken teşhisini sağlamak amacıyla tarama programlarının geliştirilmesine ve yaygınlaştırılmasına odaklanılacaktır. Bu hastalıklara yönelik tedavi ve araştırma merkezlerinin sayısının artırılması amaçlanmaktadır. Ayrıca özel zihinsel ihtiyaçları olan bireyler ve aileleri için özel olarak tasarlanmış etkili sağlık hizmeti sunumuna erişimi kolaylaştırmak için yoğun bir çaba sarf edilecektir. Evde sağlık hizmetlerinin güçlendirilmesi kapsamlı bakım sağlamak için bir izleme ve takip sisteminin geliştirilmesi ile birlikte bir önceliktir.

Bağışıklama Programları

Bulaşıcı hastalıklara, ani sağlık şoklarına, afet ve acil durumlara hazırlık ve müdahale kapasitesi güçlendirilecektir. Bulaşıcı hastalıklar için mevcut teşhis izleme ve erken uyarı sistemlerinin geliştirilmesi hedeflenmektedir Biyolojik ürünlerin üretimi için özel merkezlerin kurulması ve ulusal aşı üretim kapasitesinin güçlendirilmesi temel hedeflerdir. Buna paralel olarak daha güçlü bağışıklama programları yoluyla toplumsal farkındalık artırılacak ve aşılar tüm risk gruplarını kapsayacak şekilde genişletilecektir. Küresel salgınlar ve afetler gibi olağanüstü durumlarda sağlık hizmeti sunucularının rol ve sorumluluklarını belirleyen stratejik yol haritaları oluşturulacaktır. Eş zamanlı olarak malzeme ve personelin etkin akışı için kapsamlı planlamaya öncelik verilecektir. Acil durumlarda güvenilir bilgi akışı ve koordinasyonu sağlamak için altyapı ve kapasitenin güçlendirilmesi bu çabaların ayrılmaz bir parçasıdır.

Birinci Basamak Sağlık Hizmetleri

Birinci basamak sağlık tesislerinin sağlığın korunması ve geliştirilmesindeki rolü güçlendirilecek, hizmet basamakları içerisinde öncelikle kullanımı sağlanacak, basamaklar arası etkileşim geliştirilecektir. Amaç, üst düzey sağlık merkezleri üzerindeki baskıyı azaltmak için kapsamlı hizmetler sunarak birinci basamak sağlık tesislerini geliştirmektir. Dijital uygulamalar özellikle hastalık taraması ve tedavi takibinde aile sağlığı merkezlerini güçlendirecektir. Aile sağlığı merkezlerinin artırılması ve hekimlere sürekli eğitim verilmesi hizmetleri iyileştirecektir. Geri bildirim sistemleri hizmet kademeleri arasındaki etkileşimi güçlendirecektir. Sağlıklı hayat merkezlerinin yaygınlaştırılması ve iyileştirilmesi ile birinci basamak sağlık hizmetlerinin kullanımını teşvik edecek teşvikler planlanmaktadır. Ulusal çapta yaygınlaştırılan aile diş hekimliği uygulamaları ileri tedavi ihtiyacı olan hastalara öncelik verecektir. Göç sağlığı hizmetleri daha iyi verimlilik ve sürdürülebilirlik için ulusal sağlık sistemine entegre edilecektir.

Tedavi ve Sosyal Rehabilitasyon Hizmetleri

Bağımlılıkla mücadeleye yönelik sunulan hizmetlerin kapasitesi ile kalitesi iyileştirilecek, erişilebilirlik artırılacak ve hizmetlerin tamamlayıcı şekilde sunulması sağlanacaktır. Çalışmalar, danışmanlık tedavi ve sosyal rehabilitasyon hizmetlerini geliştirmeyi kalitelerini artırmayı ve kurumsal iş birliğini teşvik etmeyi amaçlamaktadır. Devam eden bağımlılığı önleme programları kamu bilincini artırmaya ve başarılı müdahaleleri vurgulamaya devam edecektir. Danışmanlık ve tedavi hizmetlerini koordine edecek bir bilgi altyapısı oluşturulacaktır. Birinci basamak sağlık hizmetlerinde psikososyal desteğin yanı sıra yüz yüze ve çağrı merkezi danışmanlığının yaygınlaştırılması planlanmaktadır. Bağımlılık ve iyileşme için uzmanlaşmış merkezler farklı nüfus gruplarına hitap edecektir. Bağımlılıkla ilgili sağlık personelinin nicelik ve niteliğinin artırılması gelişen ihtiyaçlara uygun olarak bir önceliktir. Bağımlılık vakalarında daha iyi teşhis ve tedavi için klinik protokoller genişletilecek ve klinik kalitenin artırılması vurgulanacaktır. Madde kullanımına ilişkin düzenli anketler veri gizliliğinin sağlanması ve kurumlar arası veri paylaşımı yoluyla bağımlılıkla mücadeleye yönelik kanıta dayalı faaliyetler tasarlanacaktır.

Bölgeler Arası Dağılımda Denge

“Sağlıkta insan kaynağı ile fiziki altyapı nicelik ve nitelik olarak iyileştirilecek ve bölgeler arası dağılımda denge sağlanacaktır. Performansa dayalı ödeme sistemi sağlık sonuçlarını hasta ve personel memnuniyetini ve kalite göstergelerini entegre edecektir”

Sağlıkta insan kaynağı ile fiziki altyapı nicelik ve nitelik olarak iyileştirilecek ve bölgeler arası dağılımda denge sağlanacaktır. Ülke çapında standartlaştırılmış BT destekli müfredat ile tıp, diş hekimliği ve eczacılık alanlarında sağlık eğitiminin kalitesi artırılacaktır. Performansa dayalı ödeme sistemi sağlık sonuçlarını hasta ve personel memnuniyetini ve kalite göstergelerini entegre edecektir. Profesyonellerin dağılımı dengeli altyapı ve iyileştirilmiş hastane yatağı verimliliği için ulusal yatırım planları tarafından yönlendirilen bölgesel ihtiyaçları karşılayacaktır. Sağlık tesisleri afetler sırasında kesintisiz hizmet için dayanıklılığı destekleyecektir. Küresel sağlık işgücü hareketliliğine yönelik politikalar oluşturulacaktır

Doku organ ve kök hücre nakli gibi uzmanlaşmış hizmetler ulusal ve uluslararası düzeyde daha fazla erişilebilirlik için genişletilecektir.

Yaşlılara Yönelik Önleyici ve Tedavi Edici Hizmetler

Aktif yaşlanmaya yönelik koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmetlerinin kapasitesi iyileştirilecek ve artırılacaktır. Yaşlı bakımı için sağlık ve sosyal hizmetleri bütünleştiren ve çeşitli kurumlar arasında koordinasyonu sağlayan yeni bir model uygulanacaktır Yaşlılara yönelik hem önleyici hem de tedavi edici hizmetler güçlendirilecektir.

Geriatri ve Palyatif Bakım Hizmetleri

Geriatri ve palyatif bakım hizmetleri sunan merkezler yaygınlaştırılacak yaşlıların sağlık hizmetlerine erişimini kolaylaştırmak için evde sağlık ve bakım hizmetleri ile entegre edilecektir.

Sağlık Turizminde Denetim

“Sağlık turizmi sektöründe yer alan sağlık kuruluşları ve aracılara yönelik denetim sistemi yetki belgeleri odaklı olmak üzere güçlendirilecektir. Sağlık turizmi özelinde sağlık tesisi akreditasyonunun teşvik edilmesine öncelik verilecektir”

Sağlık turizmi hizmet kapasitesi nitelik ve nicelik olarak geliştirilecek, uluslararası alanda ülkemizin tercih edilirliği artırılacaktır. “Health Türkiye”yi küresel bir marka haline getirme girişimi kapsamında Türkiye’de sağlık turizmine yönelik tanıtım faaliyetleri yoğunlaştırılacaktır. Sağlık turizmi sektöründe yer alan sağlık kuruluşları ve aracılara yönelik denetim sistemi yetki belgeleri odaklı olmak üzere güçlendirilecektir. Sağlık turizmi özelinde sağlık tesisi akreditasyonunun teşvik edilmesine öncelik verilecektir. Sağlık turizminin yüksek katma değer sunan alanlara yaygınlaştırılması için uygulamalar geliştirilecektir. Ayrıca sağlık

turizmi yararlanıcılarının uzaktan izlenebilmesi için gerekli altyapı oluşturulacaktır.

Klinik Kalitenin Ölçülmesi ve Geliştirilmesi

Sağlık hizmet sunum kalitesinin ve klinik kalitenin ölçülmesi, değerlendirilmesi ve iyileştirilmesi sağlanacak, sağlık hizmetlerinde akreditasyon sistemi geliştirilecek ve hasta güvenliği temin edilecektir. Sağlık hizmetlerinde klinik kalitenin ölçülmesi ve geliştirilmesini sağlamak için çalışmalar yapılacaktır. Klinik kılavuzların üretilmesi, güncellenmesi ve yaygınlaştırılması için çok paydaşlı bir yaklaşım kullanılacaktır. Klinik süreçler ve sonuçlardaki başarıyı doğru bir şekilde ölçmek için klinik kalite sistemleri geliştirilecektir. Hasta güvenliğini sağlamak için yasal ve idari düzenlemeler hayata geçirilecekti. Normal doğumu teşvik eden ve destekleyen faaliyetler yaygınlaştırılacak ve akredite sağlık tesislerinin sayısını artırmak için akreditasyon altyapısı geliştirilecektir.

Dijital Sağlık Teknolojilerinin Kullanımı

Dijital sağlık çözümlerinin sağlık sistemi içerisinde etkin ve verimli kullanımı sağlanacak, dijital sağlık teknolojilerinin kullanımı yaygınlaştırılacaktır. Çalışmalar, dijital sağlık çözümlerinin sağlık sistemine etkin bir şekilde entegre edilmesine ve hastanelerin dijitalleşme altyapısının

desteklenmesine odaklanacaktır Kronik hastalıkların izlenmesi ve yönetilmesi için “TeleSağlık” sistemlerinin geliştirilmesine ve ilgili sistemlerle birlikte çalışabilirlik yoluyla yaygın kullanımının sağlanmasına özel önem verilecektir. Dijital teknolojilerin kullanımı dijital sağlık hizmetlerinin geri ödemesi ve personel ücretlerine ilişkin mevzuat düzenlemeleri yapılacaktır. Sağlık hizmetlerinde dijital teknolojilerin kullanımına ilişkin kamu farkındalığı artırılacak ve eş zamanlı olarak dijital sağlık okuryazarlığı geliştirilecektir.

Detaylı ve Yüksek Kaliteli Veri Üretimi

Veri ve kanıta dayalı politika oluşturmada girdi olarak kullanılabilecek, bilimsel araştırma

ve analizlerde kullanılmaya elverişli , uluslararası karşılaştırmalara olanak sağlayan kalite ve ayrıntıda veri üretimi sağlanacaktır. Ulusal ve uluslararası normlarla uyumlu standardizasyon süreçleri aracılığıyla uluslararası karşılaştırmalara uygun detaylı ve yüksek kaliteli veri üretiminin sağlanmasına odaklanılacaktır.

Sağlık verilerinde veri kalitesini güvenilirliğini ve siber güvenliği artırmayı amaçlayacaktır. İyileştirmeler kurumlar arası veri paylaşımı için daha iyi iş birliği ve koordinasyonu hedefleyecektir Ayrıca sağlık verilerinin anonimleştirilmesi ve başta araştırma ve geliştirme (Ar Ge) amaçlı olmak üzere ikincil kullanımının ekonomik değere dönüştürülmesi için yasal ve idari altyapının oluşturulması öncelikli olacaktır.

Sağlık Sisteminde Mali Sürdürülebilirlik

Sağlık sisteminde mali sürdürülebilirlik sağlanacaktır. Kapsamlı strateji çeşitli kilit girişimleri

İçermektedir. Geri ödeme için kanıta dayalı modeller uygulayarak ve etkili maliyet değerlendirmeleri yaparak sağlık hizmetlerinde devrim yaratmayı amaçlamaktadır. Bu yaklaşım özellikle laboratuvar ve tıbbi görüntüleme uygulamalarında gereksiz prosedürleri en aza indirmek için denetimler oluşturarak hizmetleri kolaylaştırmayı amaçlamaktadır. Üniversite hastanesi yönetiminin eğitim araştırma ve hizmet işlevlerini dengeleyen sürdürülebilir bir yapıya dönüştürülmesi çok önemli bir husustur. Aynı zamanda strateji farkındalığın artırılmasını ve akılcı ilaç kullanımının teşvik edilmesini değer temelli sağlık hizmeti yaklaşımının desteklenmesini ve güvenilir verilerin üretilmesini sağlayarak kişiselleştirilmiş tıp alanında yenilikçiliğin savunulmasını vurgulamaktadır.

İlaç̧ ve Tıbbi Cihaza Erişim

İlaç̧ ve tıbbi cihaza erişimin kolaylaştırılması sağlanacaktır. Odak noktası etkin tedarik zinciri takibi yoluyla ilaçlara ve tıbbi cihazlara güvenli erişimin sağlanmasıdır. Yapay zeka uygulamalarıyla desteklenen rasyonel ilaç tedarik yönetimi altyapısının güçlendirilmesi önemli bir girişimdir. Ayrıca güvenli ürünlere erişimin sağlanması için ulusal kontrol laboratuvarı altyapısının geliştirilmesi hedeflenmektedir.

Toplumsal Katılım ve Paydaş İş Birliği

Sağlık araştırması şirketi ECONiX Araştırma tarafından yapılan değerlendirmede, “Her bir hedefin gerçekleştirilmesi için dikkatli planlama, kaynak tahsisi ve etkili yürütme gerekmektedir. Ayrıca, tüm sağlık hedeflerinin toplumsal katılım ve paydaş iş birliği ile desteklenmesi önemlidir. Bu planı başarıya ulaştırmak için kamu ve özel sektör iş birliği, uzun vadeli taahhütler ve dengeli kaynak dağıtımı gerekmektedir” ifadelerine yer verildi.

Kişi Başına Yaklaşık 3 Bin 248 TL Sağlık Ödeneği Düşüyor

“Sağlık Bakanlığı 2024 yılı bütçesinden çalışan giderleri ve sosyal güvenlik kurumlarına devlet primi gideri ödemeleri çıkartıldığında, bir yıl boyunca kişi başına yalnızca yaklaşık 3 bin 248 TL ya da 115 ABD doları düşmektedir. Hesaplamaya hizmet kapsamına alınmış göçmen ve mülteciler de dahil edilse söz konusu kişi başına sağlık hizmeti için ayrılan miktarın daha da düşük olduğu gözden kaçırılmamalıdır”

sebnem korur fincanci

“Bütçe Sadece Rakamlar Değildir”

TTB Merkez Konseyi Başkanı Dr. Şebnem Korur Fincancı Sağlık Bakanlığı 2024 Yılı Bütçe Teklifi üzerine yaptığı değerlendirmede, “Bütçe sadece rakamlar değildir; insan yaşamının onurlu bir şekilde sürdürülmesi, sağlığa erişilmesi demektir. Fakat yine tedavi edici hekimliğe yönelik bir bütçe ile karşı karşıyayız. ‘Şifa’, ‘tedavi’ diyor bakan bütçe teklifinde; yani aslında ‘Korumayacağız’ diyor. Aynı zamanda denetimsiz bir bütçe ile karşı karşıyayız. Bütçe emek-meslek örgütlerinin denetiminden uzak tutuluyor, denetim yapmak isteyen emek-meslek örgütleri suçlulaştırılıyor” dedi.

Korur Fincancı, yurtdışına giden hekimleri paragöz olmakla itham eden ve hekimlerin meslek onuruna saldırmaktan çekinmeyen Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca’ya tepki gösterdi. Sağlık Bakanlığı’nın pandemi döneminde verileri gizlediğini, iyi hal belgesi taleplerine ilişkin verileri çarpıttığını, deprem bölgesinde halen devam eden sorunları görmezden geldiğini hatırlattı.

“Kamu Harcamalarının Payı %37 Oranında Azaltılmıştır”

ali ihsan okten

TTB Merkez Konseyi II. Başkanı Dr. Ali İhsan Ökten 2024 yılı sağlık bütçesine ilişkin şunları kaydetti:

“2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Yasa Tasarısı ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Yasa Tasarısı Cumhurbaşkanlığı tarafından, 17 Ekim 2023 tarihinde TBMM Başkanlığı’na sunuldu.

Sunulan Kesin Hesap Yasa Tasarısı’ndaki bilgilere göre; 2022 yılında merkezi yönetim bütçesi yılsonu ödeneğinin gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYH) içindeki payı %20,1 düzeyindedir. Bu durum, kamu harcamalarının büyük bölümünün genel bütçe kapsamına dahil edilmeden gerçekleştirildiğini göstermektedir. Aynı zamanda, kamu harcamalarının yalnızca küçük bir bölümünün yasama organı olarak TBMM denetimine sunulduğunu, büyük bölümünün ise yasama organının denetiminin dışında tutulduğunun da göstergesidir. AKP hükümetlerinden önce hazırlanmış son merkezi yönetim bütçesi olan 2002 yılının Merkezi Yönetim Kesin Hesap Yasası’ndaki bilgilere göre; yılsonu ödeneğinin GSYH içindeki payı %33,3 iken, bu payın AKP’li yıllarda düzenli olarak azaltıldığına ve TBMM’nin kamu harcamalarındaki denetiminin düzenli bir biçimde sınırlandırıldığına tanık olmaktayız. Yaklaşık 20 yıllık süre içindeki azalma 13,2 puandır.

“Merkezi Yönetim Bütçesi Toplamı GSYH’nin %50’sinden Daha Az Olmamalıdır”

Başka bir ifadeyle, AKP hükümetleri döneminde TBMM tarafından önceden denetlenebilen kamu harcamalarının payı %37 oranında azaltılmıştır. Özetle, sistemli bir biçimde yasama organının denetimini azaltmaya çalışan bir tutum ve bu tutumun sahibi bir hükümet ile karşı karşıyayız. Merkezi yönetim bütçesi toplamı GSYH’nin %50’sinden daha az olmamalıdır.

Cumhurbaşkanlığı tarafından, merkezi yönetim bütçesi toplamı 2024 yılı için 11 trilyon 89 milyar 37 milyon 425 bin TL olarak teklif edilmektedir. Teklif edilen toplam miktarın yalnızca %6,6’sı (732 milyar 562 milyon 378 bin TL) Sağlık Bakanlığı için ayrılmaktadır. Oysa, 91 milyar 824 milyon 805 bin TL’si Diyanet İşleri Başkanlığı için ayrılmıştır. Tarihsel olarak halklar ve inançlar mozaiği olan Türkiye’de pek çok inanç grubu mensubu yaşarken ve Anayasa’nın ikinci maddesinde cumhuriyetin nitelikleri sıralanırken “… laik ve sosyal bir hukuk devletidir” amir hükmüne karşın bu gruplardan yalnızca bir tanesine yönelik hizmet sunulmasının ve desteklenmesinin yanında, söz konusu kurumun bütçesinin büyüklüğü de dikkat çekmektedir. Bütçeden Diyanet İşleri Başkanlığı için ayrılan pay, Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesinden 2,4 kat, Göç İdaresi Başkanlığı bütçesinden 4,2 kat, Gençlik ve Spor Bakanlığı bütçesinin yarısından, Sağlık Bakanlığı bütçesinin ise sekizde birinden daha fazladır. Bütçe kaynakları öncelikle devletin laik ve sosyal nitelikleri için ayrılmalı ve kullanılmalıdır.

Cumhurbaşkanlığı tarafından teklif edilen 2024 yılı net bütçe geliri ile bütçenin yalnızca %75’i karşılanabilecektir. Bütçe henüz teklif aşamasında 2 trilyon 736 milyar 7 milyon 876 bin TL eksikle TBMM’nin onayına sunulmuştur. Planlanan bütçe harcamalarından gelir olarak karşılığı gösterilmemiş olan çeyreklik bölümünün de nasıl sağlanacağı yine TBMM denetiminin dışında tutulmak istenmektedir. Teklifte, eksik bölüm dışındaki toplam bütçe gelirinin yaklaşık %90’ının vergi gelirleri ile sağlanacağı belirtilmektedir. Vergi gelirlerinin de yalnızca %31’inin gelir ve kazanç ile mülkiyet üzerinden alınacak vergilerle, %69’unun ise katma değer, özel tüketim, damga vergileriyle harçlar gibi dolaylı vergilerle sağlanması planlanmaktadır. Oysa, bütçe gelirleri öncelikle kârdan, ranttan ve faizden alınacak vergilerle sağlanmalıdır. Gıda, ilaç, kitap, sağlık, eğitim ve hanehalkları tarafından kullanılan su, elektrik, doğalgaz başta olmak üzere, benzer mal ve hizmet alımlarında dolaylı vergiler kaldırılmalıdır. Az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınmalıdır. Vergi gelirlerinin en az %70’i doğrudan vergilerle sağlanmalıdır.

“Kurumlar Vergisi Oranı %60’ın Altında Olmamalıdır”

Teklif edilen 2024 yılı bütçesinin vergi gelirleri arasında yer alan gelir ve kazanç üzerinden alınan vergilerin iki bileşeninden birisi olan kurumlar vergisinin payı yalnızca %52’dir. Genel olarak şirketlerin net kârı üzerinden alınması talep edilen vergiler olarak tanımlanabilecek kurumlar vergisinin şirketlerin net kârı üzerinden alınan oranı 1999 yılı için %46 iken, AKP hükümetleri döneminde %20’lere kadar düşürülmüştür. Derinleşen ekonomik krize karşın, 2024 yılı için ise %25 olarak belirlenmiştir. Yanı sıra, finans kuruluşları ve bankalar için ise %30 olarak uygulanacaktır. Bu uygulama toplumsal eşitsizliklerin önemli ara nedenlerinden bir tanesidir. Kurumlar vergisi oranı %60’ın altında olmamalıdır. Vergi gelirleri, esas olarak maaşlı, ücretli ve düşük gelirlilerden değil kurumlar vergisi üzerinden alınan vergilerden sağlanmalıdır. Kurumlar vergisinin gelir ve kazanç üzerinden alınan vergiler içindeki payı en az %70 olacak şekilde düzenlenmelidir.

Bütçenin %71’i “Tedavi Edici Sağlık” Hizmetlere Ayrıldı

“2024 yılı bütçesinin %71’inin “tedavi edici sağlık” hizmetleri için ayrıldığı görülmektedir. Her dönem olduğu gibi, bu dönemde de öncelik ve temel işlev maalesef yine “tedavi”, Bakan’ın ifadesiyle “şifa” olacaktır. Oysa, bilimsel bilgiler ışığında yapılacak planlamada önceliğin “koruyucu sağlık” hizmetlerine verilmesi ve hem toplumun sağlığının geliştirilmesi hem de korunmasının öncelikli olması gerekmektedir”

Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca, 9 Kasım 2023 tarihinde TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda yaptığı 2024 yılı bütçe sunumunu kuşe kağıda ofset baskı ve bol resimli bir kitap olarak da paylaştı. Çok az sayısal veriye, kaynağı net olmayan bolca yoruma dayalı sunum kitapçığının “Birlikte başardık” imzalı ilk sayfasında Dr. Koca yönetimindeki bakanlığın sağlık sisteminin içeriği ve hedefine yönelik saptamalarına da yer verilmiştir. Bunlardan birisinde “… sağlık sistemimiz şifa demektir” ifadesiyle bakan, sağlık hizmetinden anladığının ve planladıklarının “hastalıktan kurtulma, iyileşme” ile sınırlı olduğunu, Arapça bir isim olan “şifa” ile ortaya koymaktadır. Söz konusu hedefin verisini bakanlık bütçesinin programlar itibariyle dağılımını ayrıntılı olarak incelediğimizde bizler de bulabilmekteyiz. Bakanlığın bütçe teklifi incelendiğinde, 2024 yılı bütçesinin %71’inin “tedavi edici sağlık” hizmetleri için ayrıldığı görülmektedir. Her dönem olduğu gibi, bu dönemde de öncelik ve temel işlev maalesef yine “tedavi”, Bakan’ın ifadesiyle “şifa” olacaktır. Oysa, bilimsel bilgiler ışığında yapılacak planlamada önceliğin “koruyucu sağlık” hizmetlerine verilmesi ve hem toplumun sağlığının geliştirilmesi hem de korunmasının öncelikli olması gerekmektedir. Beraberinde kişiye ve çevreye yönelik sağlık hizmetleri birbirinden kopartılmadan hem çalışma (fabrika, işyeri, okul, hastane, üniversite vb.) hem de yaşam (mahalle, köy vb.) alanlarında Sağlık Bakanlığı tarafından kamusal olarak sunulmalıdır.

Sayısal Veriler Yerine Tablolarla Anlatım

Kitapta çok az başlıkta yer alan sayısal veriler ise birer tablo olarak değil, genellikle sayıların olmadığı grafiklerle sunulmuştur. Bununla birlikte, grafiklerin neredeyse tamamında zamana yönelik gösterimde tercih edilen standart olmayan ölçek kullanımı, incelenen konunun zaman içindeki değişimini doğru algılamayı engelleyecek biçimde düzenlenmiştir. Böylesi bir tutum objektif değerlendirmeyi engelleyen ve değerlendirmeyi sunum yapanın istediği biçimde yönlendirmeyi hedefleyen bilim dışı bir tutumdur. Bakan Dr. Koca’nın verilerin kamuoyu ile paylaşılması konusundaki dikkatlerden kaçmayan tutarsızlıklarına COVID-19 pandemisi döneminde, özellikle 2020 yılındaki paylaşımlarında sıklıkla tanık olduk. Bakanın kendine özel Twitter hesabından her gün paylaştığı sayılarla sonrasında aylık değerlendirmeler için yaptığı basın açıklamasında paylaştığı veriler çoğu zaman çelişkilerle doluydu. Sağlık Bakanı Dr. Koca’nın kendisine yakıştırdığı bu tutum, bir kurum olarak Sağlık Bakanlığı için kabul edilebilir değildir. Bütçe sunumunda bina ve teknolojik yatırımlar ile sağlık emekçilerinin bölgesel ve bakanlık kurumları arasındaki planlanma gerekçesinin-niyetinin net bir biçimde anlaşılabilmesi için bebek ölüm hızı, beş yaş altı ölüm hızı, bağışıklama hizmetleri gibi toplumsal sağlık düzeyi ve sağlık hizmet sunumu ile ilgili verilerin her yılın sonundan en geç iki ay içinde kurumlar, iller ve bölgeler bazında paylaşılmasını sağlayacak düzenlemeler daha fazla gecikilmeden gerçekleştirilmelidir.

Kişi Başına Yaklaşık 3 Bin 248 TL Sağlık Ödeneği

Sağlık Bakanlığı 2024 yılı bütçesinden çalışan giderleri ve sosyal güvenlik kurumlarına devlet primi gideri ödemeleri çıkartıldığında, bir yıl boyunca kişi başına yalnızca yaklaşık 3 bin 248 TL ya da 115 ABD doları düşmektedir. Hesaplamaya hizmet kapsamına alınmış göçmen ve mülteciler de dahil edilse söz konusu kişi başına sağlık hizmeti için ayrılan miktarın daha da düşük olduğu gözden kaçırılmamalıdır.

Bütçenin Yüzde 28’i Koruyucu Sağlık Hizmetlerine

“Sağlık Bakanlığı 2024 yılı bütçesinin yalnızca %28’i (202 milyar 463 milyon 783 bin TL) koruyucu sağlık hizmetleri için ayrılmıştır. Bu durum, bakanın bir yılı aşkın bir süredir aşılama programına alacağını haber vermiş olmasına karşın, rahim ağzı kanseri için koruyucu olan, HPV aşısının programa hâlâ dahil edilmemiş olmasının bir tercih nedeni olduğunun göstergesidir”

Programlar itibarıyla, Sağlık Bakanlığı 2024 yılı bütçesinin yalnızca %28’i (202 milyar 463 milyon 783 bin TL) koruyucu sağlık hizmetleri için ayrılmıştır. Bu durum, bakanın bir yılı aşkın bir süredir aşılama programına alacağını haber vermiş olmasına karşın, rahim ağzı kanseri için koruyucu olan, HPV aşısının programa hâlâ dahil edilmemiş olmasının bir tercih nedeni olduğunun göstergesidir. Yanı sıra, 2023 yılı boyunca kızamık ve verem başta olmak üzere, pek çok aşının zamanında tedarikinin yapılmaması nedeniyle aile sağlığı merkezlerinde aşılama hizmetlerinin gerçekleştirilmesinde önemli aksamalar yaşanmıştır. Bu durum, ebeveynleri tarafından aşı olmaya getirilen bebek ve çocukların aşıları yapılamadan gerisin geriye gönderilmek zorunda kalınmasının da nedeni bakanlığın koruyucu sağlık hizmetlerine gereken önemi vermemesinin hatta ihmalinin bir sonucu olarak yaşandığının da açık belgesidir.

Koruyucu Sağlık Hizmetleri İçin Kişi Başına Bin 243 TL

“Sağlık Bakanlığı 2024 yılı bütçesinden çalışan giderleri ve sosyal güvenlik kurumlarına devlet primi gideri ödemeleri çıkartıldığında, koruyucu sağlık hizmetleri için kişi başına yalnızca yaklaşık bin 243 TL düşmektedir. Eczanelerde yaklaşık 450 TL karşılığı satışa sunulan grip aşısı için toplumun büyük çoğunluğu her yıl cepten sağlık harcaması yaparak almak zorunda bırakılmaktadır. Bakanlığın koruyucu sağlık hizmetleri kapsamında kişi başına ayırdığı miktar ise üç grip aşısı bedeli bile değildir”

Sağlık Bakanlığı 2024 yılı bütçesinden çalışan giderleri ve sosyal güvenlik kurumlarına devlet primi gideri ödemeleri çıkartıldığında, koruyucu sağlık hizmetleri için kişi başına yalnızca yaklaşık bin 243 TL düşmektedir. Mevsimlik grip aşısının 6 ay üzerindeki bebekler dahil olmak üzere, herkese yapılması önerilmesine karşın, SGK yalnızca 65 yaş üstü ile kronik hastalığı olanların aşı giderlerini karşılamaktadır. Tüm uyarılara rağmen bakanlık, bu aşıyı programına alıp parasız yapılmasını sağlamamaktadır. Eczanelerde yaklaşık 450 TL karşılığı satışa sunulan grip aşısı için toplumun büyük çoğunluğu her yıl cepten sağlık harcaması yaparak almak zorunda bırakılmaktadır. Bakanlığın koruyucu sağlık hizmetleri kapsamında kişi başına ayırdığı miktar ise üç grip aşısı bedeli bile değildir. Bakan, söz konusu konuşmasında ve kitapta yer alan “Halk sağlığını önemsiyor, gereksiz antibiyotik kullanımını önleme gayretlerimizi sürdürüyoruz” açıklaması ile ülkede yaşanmakta olan binlerce halk sağlığı sorununu görmezden gelip, klinik uygulama sürecinde yaşanmakta olan sorunlardan birinin engellenmesi çalışmaları üzerinden açıklamaktadır. Oysa, koruyucu sağlık hizmetlerinde öncelik, insanların yaşadığı ve çalıştığı yerlerde karşılaştıkları sağlığı bozan etkenlere yönelik mücadeledir. Bu etkenlerin ortaya çıkmasının engellenmesi, ortaya çıkmış olanların bertaraf edilmesi ile bu etkenlerin kişilere ulaşmasının engellenmesi öncelik sıralamasıdır. Sağlık Bakanlığı, koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılan bütçe payını artırmalı, tüm aşılar gereksinimi olanlara yaş ve hastalık ayrımı yapılmaksızın parasız olarak uygulanmalıdır.

Şehir Hastanelerinin Kira Bedeli Yaklaşık 58 Milyar TL

“Sağlık Bakanlığı, 2024 yılında tedavi edici sağlık programı için ayrılan paranın %11’den fazlasını (57 milyar 554 milyon TL) şehir hastanelerinin kira bedeli olarak harcayacaktır”

Sağlık Bakanlığı, 2024 yılında tedavi edici sağlık programı için ayrılan paranın %11’den fazlasını (57 milyar 554 milyon TL) şehir hastanelerinin kira bedeli olarak harcayacaktır. Hizmet satın alma ile bu miktar 83 milyar 697 milyon 118 bin TL’ye (%16,15) ulaşmaktadır. Yalnızca bir avuç patronun çıkarını düşünen böylesi bir harcama kalemi kabul edilemez. Sağlık hizmetleri kamusal olarak üretilmeli ve sunulmalıdır. Şehir hastaneleri Sağlık Bakanlığı bünyesinde devlet-kamu hastanelerine dönüştürülmeli, bütün hizmetler kamusal olarak üretilmeli ve sunulmalıdır.

Savaş-Çatışma Koşullarında Sağlık Hizmetleri

Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca, 9 Kasım 2023 tarihinde TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda yaptığı 2024 yılı bütçe sunumu ve kitabında yer alan “Sağlık Diplomasisi” ana başlığında “Türk Sağlık Sistemi İhtiyacı Olanın Yanında” bölümünde, Sağlık Bakanlığı’nın sekiz ülkede toplam 996 yatak kapasiteli sekiz hastane kurduğunu, “İnsani Yardım Hastaneleri Bölge Halkının Yaralarını Sarıyor” bölümünde de tümü Suriye Arap Cumhuriyeti sınırları içinde yer alan sekiz yerleşim alanında toplam bin 91 yatak kapasiteli sekiz hastane kurduğunu belirtmektedir. Bununla birlikte, özellikle ikinci gruptaki hastanelerin uluslararası hukuk alanındaki yeri ve statüsü ile her iki gruptaki hastanelerde hizmetin kimler eliyle ve nasıl sunulduğu, finanse edildiği ile ilgili herhangi bir bilgiye yer verilmemiştir. Hekimlerin ve sağlık emekçilerinin birinci gruptaki hastaneler için yurtdışı görevlendirme ile gönderilmelerine karşın, ikinci gruptaki hastaneler için zorunlu geçici görevlendirilmeler yapıldığı bazı hekimlerin TTB Merkez Konseyi’ne verdikleri dilekçelerinde dile getirilmiştir. Söz konusu durumun uluslararası hukuka uygunsuzluğu bir yana, “savaş-çatışma koşullarında sağlık hizmetleri” konusunda herhangi bir bilgi ve deneyime sahip olmayan meslektaşlarımıza yönelik bu uygulamadan derhal vazgeçilmelidir.

Sağlık Turizmi Gelirleri Azalıyor

“Sağlık turizmi geliri her yıl düşüş göstermektedir. Yurtdışından gelen her bir hasta başına elde ettikleri gelir; 2021 yılında ortalama 2 bin 575 ABD doları iken 2022 yılında bin 684 ABD dolarına, 2023 yılının eylül ayına kadar da bin 663 ABD dolarına kadar azaldığı yapılan hesaplamalarla ortaya konabilmektedir”

Bakan Koca, sunumunda ve sunum kitabında “Sağlık Turizmi Gelirimizi Artırıyoruz” başlığında sağlık turizmi istatistiklerini sunarken, yurtdışından gelen her bir hasta başına elde ettikleri gelirin azalmakta olduğunun dahi farkında değil ya da fark edilebileceğini düşünmeden paylaşmış. Şöyle ki; 2021 yılında her bir hasta başına ortalama 2 bin 575 ABD doları gelir elde edildiği görünürken, bu gelirin 2022 yılında bin 684 ABD dolarına, 2023 yılının eylül ayına kadar da bin 663 ABD dolarına kadar azaldığı yapılan hesaplamalarla ortaya konabilmektedir. Bir ülkenin sağlık turizmi kapsamında özel ve kamu sağlık sigorta şirketleri ile kişiler tarafından tercih edilebilmesi için öncelikli özelliğinin “ucuz” ve “hızlı-sıra beklemeksizin ulaşılabilir” olması olduğu bilimsel araştırma sonuçları ile ortaya konmuştur. Bakanlık, bu hastalara sıra bekletmemeyi kendi yurttaşlarının önceliğini ortadan kaldırarak, ucuz olmasını da hekim ve sağlık emekçilerine yapılan ödemeleri olabildiğince düşük tutarak-sömürü oranını artırarak sağlayabilmektedir.

Yurttaşlarımız Hastanelerden Randevu Alamıyor

“Sağlık turizmi ve bu alanın zaman içinde genişlemesi hem yurttaşlarımızın sağlık hizmetine ulaşmasını zorlaştırmakta (muayene, tetkik ve tıbbi-cerrahi müdahaleler için haftalarca randevu alamamakta, aldıklarında da aylarca sonrasına randevu alabilmektedir) hem de hekim ve sağlık çalışanlarının resmi mesai saatleri sonrasında ve tatil günlerinde de herhangi ek ödeme vb. yapılmadan uzun süreli çalıştırılmalarına neden olmaktadır”

Son birkaç yıldır somut olarak da ortaya çıktığı gibi, sağlık turizmi ve bu alanın zaman içinde genişlemesi hem yurttaşlarımızın sağlık hizmetine ulaşmasını zorlaştırmakta (muayene, tetkik ve tıbbi-cerrahi müdahaleler için haftalarca randevu alamamakta, aldıklarında da aylarca sonrasına randevu alabilmektedir) hem de hekim ve sağlık çalışanlarının resmi mesai saatleri sonrasında ve tatil günlerinde de herhangi ek ödeme vb. yapılmadan uzun süreli çalıştırılmalarına neden olmaktadır. Yurttaşlarımızın ve sağlık emekçilerinin daha fazla mağdur edilmemeleri için bu uygulamalar sonlandırılmalıdır.

Hekimler ve sağlık emekçileri de Türkiye’de emek gücünü satarak yaşamak zorunda olanların tümü gibi AKP hükümetleri döneminde daha da yoksullaşmış ve kıt kanaat geçinebilir hale getirilmiştir. Bütçe teklifinde hekimlerin maaş ve emekli aylığına etki edecek 7200 ek göstergenin uygulanması ve özel hizmet tazminat oranlarının yükseltilmesiyle maaşlarda en az %150-200 oranında artış yapmaya olanak verecek düzenlemeler yapılmalıdır. Aylık gelirde performans ücretinin payı %10-15’i geçmemelidir. Hekimlerin emekli oldukları sosyal güvenlik kurumundan doğan ve uçurum haline dönüşmüş emekli maaşı farklılıklarına neden olan sorunlar daha fazla geciktirilmeden çözüme kavuşturulmalı, düşük olanlar muadili en yüksek olan maaşla eşitlendirilmelidir.

“Hastalık Yok, Hasta Var”

Küresel düzeyde neoliberal sağlık politikalarının Türkiye’deki metni ve uygulaması olan Sağlıkta Dönüşüm Programı ile sağlık hizmetlerinin üretim ve sunumunda, sanayideki Fordist üretim modelinin nerdeyse aynısı, özellikle tedavi edici sağlık hizmetlerinin sunulmakta olduğu kurumlarda bir süredir olağan hale getirildi. Böylece, kamucu sağlık hizmeti üretim ve sunumunun hâkim olduğu yıllarda “hastalık yok, hasta var” tutumunun yerini “hasta yok, hastalık var” aldı. Bu uygulama ile artık, hastanın ilk muayenesini yapıp tetkiklerini isteyenle, tetkik sonuçlarını değerlendirerek tanısını koyup, reçetesini yazanla ve hasta ilaçlarını bir süre kullandıktan sonra kontrolünü yapan hekimin aynı kişi olması gerekmiyor. Hasta ya da hekim istese, ısrarla çaba gösterse bile bunu sağlayamıyor. Hekim ve hasta arasındaki nitelik olarak oldukça özgün ve özel olması gereken bir ilişkide her ikisi de birbirine yabancılaşıyor ve her ikisi de sağlık hizmetlerinin nesnesine dönüşüyor. Ve ne oluyorsa bundan sonra oluyor.

“Sağlıkta Şiddet Yasa Tasarı Taslağı” Yasalaşmalı

“TTB tarafından hazırlanan “Sağlıkta Şiddet Yasa Tasarı Taslağı” herhangi bir maddesinde bile değişiklik yapılmadan yasalaştırılmalıdır. Eş zamanlı olarak sağlık sisteminin insan-toplum odaklı bir hedefle kamucu bir sisteme dönüştürülebilmesi için konunun bütün taraflarıyla, daha fazla zaman kaybetmeden masaya oturulmalıdır”

Özellikle 2010’lu yıllardan itibaren salgın gibi yayılan ve önü alınamayan “sağlıkta şiddet” her gün daha da yaygınlaşıyor ve sıklaşıyor. Bu durum, sağlık emekçileri için çalıştıkları her bir gün daha da artan tedirginlik, kaygı, korku, psikolojik travma, fiziksel yaralanma hatta ölüm getiriyor. Türkiye’de çalışma ortamının kendisi sorun üretiyor. Sağlık hizmeti alanlar için de hekimler ve sağlık emekçileri için de çalışma ortamı uzun bir zamandır uygun değil. Çalışma ortamında insana, çalışana yakışır koşulların yaratılmasına yönelik köklü değişiklikler gerçekleştirilene kadar bir nebze olsun sağlıkta şiddetin azaltılabilmesi için TTB tarafından hazırlanıp yetkili ve sorumlu kamusal birimlere ulaştırılmış olan “Sağlıkta Şiddet Yasa Tasarı Taslağı” herhangi bir maddesinde bile değişiklik yapılmadan yasalaştırılmalıdır. Eş zamanlı olarak sağlık sisteminin insan-toplum odaklı bir hedefle kamucu bir sisteme dönüştürülebilmesi için konunun bütün taraflarıyla, daha fazla zaman kaybetmeden masaya oturulmalıdır. Söz konusu yapılanma sağlanmadan ne sağlıkta şiddetin ne de sağlık emek göçünün azaltılamayacağı, sonlandırılamayacağı bilimsel bilgiye dayalı bir gerçekliktir.

Sağlık Bütçesi Genel Bütçenin %15’inden Daha Düşük Olmamalıdır

Sağlık Bakanlığı bütçesine ayrılan pay genel bütçenin %15’inden daha düşük olmamalıdır. Söz konusu pay, Sağlık Bakanlığı’nın sağlık hizmetlerinin kamusal olarak üretildiği ve sunulduğu bir sistemde, ülkede yaşayan herkesin prim dahil herhangi bir ödeme yapmaksızın sağlık hizmeti gereksinimlerinin kamusal olarak karşılanmasını sağlaması hedefiyle uyumlu olmalıdır.