“Kişi başı MR, BT görüntüleme sayımız OECD ülkelerine göre MR için 2,2 kat, BT için 1,2 kat fazla! Sorun cihaz sayısında değil (fazlamız yok, eksiğimiz var). Gözden kaçan, kişi başı görüntüleme sayısı”

“OECD ülkeleri arasında Meksika ile birlikte sonlarda yer alan pozisyonumuzu daha hızlı iyileştirmek için koruyucu sağlık hizmetlerinin öncelenmesine ve bölgesel farkları azaltmaya yönelik çalışmalara ivme kazandırmalıyız”

“Türkiye’de hekim yoğunluğu OECD ortalamasının yarısı kadar olmasına rağmen, kişi başı hekime başvuru sayısı OECD ortalamasının %20 üzerinde”

Hasan Kuş

ValueHealth Yönetim Ortağı Hasan Kuş, klinikiletişim okurları için yazdı!

2018’de, klinikiletişim dergisi için düzenli yazmam talep edilince biraz düşündüm ama hızlı karar verdiğimi de söyleyebilirim. Sağlık sektörünü ve geleceği kendi perspektifimden nasıl gördüğümü yazı dilinden çok, konuşur gibi paylaşmak cazip geldi sanırım.

İlk yazıda mevcut durumu analiz ederek başlamak benim düşünce yapıma en çok uyan yaklaşım. Mevcut durum derken, ülkeler düzeyinde karşılaştırma yapabilmek adına OECD’nin sıklıkla kullandığı bazı sağlık göstergelerine odaklanmayı düşündüm. Sağlık hakkında konuşurken tıbbi sonuçlara göz atmak bana anlamlı geliyor. Öyle ya, sonuçta insanımızın ömrünü uzatmayı ve yaşam kalitesini artırmayı hedeflemiyor mu tüm çabalarımız?

Aşağıdaki başlıklarda analizlere baz olarak kullanılan veriler OECD ve T.C. Sağlık Bakanlığından alınmış (T.C. Kalkınma Bakanlığı; “Sağlık Hizmet Kalitesi ve Mali Sürdürülebilirlik Özel İhtisas Komisyonu Mevcut Durum Raporu”, Aralık 2017).

Sağlık Durumu
Ortalama yaşam süremizin 2016’da 78 yıla ulaştığını görüyoruz. OECD ülkelerinin ortalamasıyla aramızda 2002’de 4,9 yıl olan farkı böylece 2,5 yıla düşürmüş olduk.

Türkiye’de her bin canlı doğumda bebek ölüm hızı 2002’de 31,5 iken, 2016’da 7,3’e kadar geriledi (OECD ortalaması 3,7; Slovenya 1,6 ve Finlandiya 1,7). 2002’de binde 40 olan 5 yaş altı çocuk ölüm hızımız 2016’da 9,4’e düştü (OECD ortalaması 4,5; İzlanda, Slovenya ve Finlandiya 2,1 – 2,3 aralığında). Türkiye’de anne ölüm oranı ise 2002’de yüz bin canlı doğumda 64’den 2016’da 14,7’ye geriledi (OECD ortalaması 7).

Bu göstergelere bölgesel dağılım açısından baktığımızda problemlerimizin göründüğünden biraz daha karmaşık olduğu ortaya çıkıyor. Batı Marmara’da doğumda bebek ölüm hızı OECD’ye yakınken (4,8), Kuzeydoğu, Güneydoğu ve Ortadoğu Anadolu’da 10,5-11,1. Beş yaş altı ölüm hızı Batı Marmara’da binde 6 iken, Kuzeydoğu, Güneydoğu ve Ortadoğu Anadolu’da 13,5-14,5. Anne ölüm oranı Batı Anadolu’da yüz binde 9,5 iken Kuzeydoğu Anadolu ve Ege’de 23,8 ve 24.

Sağlık İnsan Kaynağı, Altyapı ve Kullanım
Türkiye’de 2002’de bin kişiye düşen hekim sayısı 1,4 iken, 2015’te 1,8’e yükseldi (OECD ortalaması 3,4). 2002’de bin kişiye düşen hemşire sayısı 1,7 iken, 2015’te bu sayı 2,6 oldu (OECD ortalaması 9,8). Türkiye’de aile hekimi başına düşen nüfus 3.629 (2015). Sağlık Bakanlığı’nın 2023 hedefi bu sayıyı Batı’daki örneklerde olduğu gibi 2.000 kişiye indirmek.

Türkiye’de bin kişiye düşen hastane yatağı sayısı 2016’da 2,7’dir (OECD ortalaması 4,8). Türkiye’de kişi başı hekime başvuru sayısı 2002’de 3,1 iken, 2016’da 8,6 olarak gerçekleşti (OECD ortalaması 7,2).

2016’da Türkiye’de bir milyon kişiye düşen MR cihazı sayısı 10,5 (OECD ortalaması 15,1) iken, 2015 verilerine göre; Türkiye’de bin kişiye düşen MR görüntüleme sayısı 143 (OECD ortalaması 63,6). Türkiye’de bir milyon kişiye düşen Bilgisayarlı Tomografi (BT) cihazı sayısı 14,4 (OECD ortalaması 24) iken, 2015’te Türkiye’de bin kişiye düşen BT görüntüleme sayısı ise 174 (OECD ortalaması 143,8).

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) “Yaşam Memnuniyeti Araştırması” sonuçlarına göre, 2003’te %39,5 olan sağlık hizmetlerinden memnuniyet düzeyi 2016’da %75,4’e yükseldi.

Bu Fotoğrafı Nasıl Okuyalım?
Ülke olarak son 15 yılda kayda değer bir performans gösterdik ve sağlık göstergelerimizi hızla iyileştirdik. Ancak diğer OECD ülkeleri de boş durmamış ve sağlık durumlarını daha da ileriye taşımışlar. Sağlık göstergelerimiz OECD ülkelerinin ortalamasına göre yaklaşık iki katı daha yüksekken, ülkemizin bazı bölgelerinde bu fark 3-3,5 katına çıkabiliyor. OECD ülkeleri arasında Meksika ile birlikte sonlarda yer alan pozisyonumuzu daha hızlı iyileştirmek için koruyucu sağlık hizmetlerinin öncelenmesine ve bölgesel farkları azaltmaya yönelik çalışmalara ivme kazandırılmasına ihtiyaç olduğu söylenebilir.

Nüfusa göre hekim sayımız OECD ortalamasının yaklaşık yarısı kadarken, hemşire sayımız neredeyse dörtte bir seviyesinde. Her iki meslek grubunda da zaman içerisinde sayısal olarak iyileşme sağlanmış olmakla birlikte, yeterli seviyeye ulaşamadığımızı görüyoruz. Konunun bir başka boyutu daha var aslında. Sağlanan iyileşme her iki grup için de üniversitelerimizdeki kontenjanların son 10 yılda yaklaşık 2,5 katına çıkarılmasıyla elde edilebildi. Eğitim kalitesi açısından ne durumda olduğumuzu inceleyecek çalışmalar için zamanlama uygun görünüyor.

Sağlık hizmetlerinin kullanımında ilginç bir fotoğraf çıkıyor karşımıza. Türkiye’de hekim yoğunluğu OECD ortalamasının yarısı kadar olmasına rağmen, kişi başı hekime başvuru sayısı OECD ortalamasının %20 üzerinde. Yıllardır konuşulur, bizdeki MR, BT sayısı gelişmiş ülkelerdekinden fazla diye. Oysa uluslararası verilerle karşılaştırmalara baktığımızda şunu görüyoruz; sorun cihaz sayısında değil (fazlamız yok, eksiğimiz var). Gözden kaçan, kişi başı görüntüleme sayısı. Kişi başı MR, BT görüntüleme sayımız OECD ülkelerine göre MR için 2,2 kat, BT için 1,2 kat fazla! Bu rakamları şöyle okuyabilir miyiz: Hekimlerimizin iş yoğunluğu çok yüksek, takip ettiğimiz klinik uygulama rehberleri mevcut değil veya kısıtlı ve de muhtemelen görüntüleme yöntemleri olması gerekenden daha fazla kullanılıyor.

Tüm dünyanın takip ettiği dev şehir hastane projelerinin, OECD ortalamasının hayli altında olan yatak sayımızı iyileştirmesi ve vatandaşın sağlık hizmetlerinden memnuniyetini artırması bekleniyor.

Öte yandan, sağlık göstergelerimizi daha ileriye taşımak için inovatif çözümlere ihtiyaç duyduğumuz kesin. Ülkemiz insanını hak ettiği sağlık seviyesine ulaştırabilmek için Şehir Hastanelerinden neler beklediğimizi net olarak ortaya koymamız ve bu projelerin dışında kalan ihtiyaçlarımız için stratejileri tartışmamız gerekiyor.